MENÜ

Kemerlerinizi Bağlayın!

Abone Ol Google News

Bazı sebeplerden üzücü, buruk, tatsız, bazı sebeplerden de garip, değişik bir sezonun ve turnuvasız geçen bir yazın ardından, inşallah Avrupa’da bol Türk takımlı, çok enteresan takımlar ve yıldızlarla dolu bir sezonu bu hafta açıyoruz. Bunun yanında Avrupa’nın birçok ligi de bu hafta başlıyor. Özellikle Süper Lig kadar (belki de daha fazla ) ettiğim Premier Lig ve bu sene daha da yakından takip edeceğim La Liga heyecanlandırıyor. Bu sezonun en keyifli yanlarından biriyse, sezonun sonunda normal takvim zamanında(!) oynanacak olan EURO 2024. Özetle hem kulüp, hem de milli takım seviyesinde şahane bir maç takvimi bizi bekliyor. İlk dileğim bahar aylarında Avrupa’da en az 2’den fazla takımımız olması ve EURO 2024’te Almanya’da ay-yıldızlı formayı görmek. Bir de tüm bu futbol sezonunun yanında, beni heyecanlandıran bir diğer konu ise gelmiş geçmiş en iyi oyuncu olmaya aday(!) Victor Wembanyama basketbolun zirvesinde, NBA’de sahne almaya başlayacak. NBA her sene tadından yenmeyen bir organizasyon ama bu sene özel bir sosu olduğunu inkar edemeyiz. Wemby’nin ilk resmi maçından sonraki, İnan Özdemir ve Kaan Kural’ın (ya da buraya “Amerikan Mutfak” yazabiliriz) programını heyecanla bekliyoruz.

Haberin Devamı

Anlamak Güç…

Haberin Devamı

Dün yine ortalık yangın yerine döndü, yine hiçbir önemi ve karşılığı olmayan bir çalım meselesi ve bununla paralel taraftarların takımları belki de en kritik elemeleri oynarken dikkatini tamamen transfere çevirmesi! İlk turu bazı takımlarımız zorlanarak, bazı takımlarımız da kolaylıkla geçti. Ancak bundan sonrası pek kolay olmayacak, özellikle kurası nispeten zor takımlarımız ve durumu gereği çok önemli bir hedefi olan Galatasaray için. Transfer eğlencelidir, keyiflidir anlıyorum ama kafamızı tamamen buraya çevirmeyi anlamak güç. Gelecekte daha çok takımla, daha yüksek seviyede turnuvalara katılmak için önemli olan bugün gelecek transferlerdense, şu 2 haftada ve devamında çıkılacak maçlar. Uzun yıllar önce Mehmet Demirkol’dan duyduğum ve tek odak noktamız olması gereken konu; bütün kavgayı bitirecek olan Avrupa’ya ve özellikle Şampiyonlar Ligi’ne 2 ya da 3 takımımızın düzenli katılımı… O yüzden tüm kamuoyu olarak boş verelim; çalımı, transferi, kadro mühendisliğini, onları zaten düşünen var. Bu ülkenin kısa vadeli en büyük hedefi, 4 takımla beraber Avrupa’da gruplara kalmaktır.

 Türkiye’de spor denince akla ilk gelenin futbol olduğunu söylemek sanırım 4-5 yaşında bir çocuğun bile belki idrak edebileceği bir şey. Ancak bizim gibi nüfusu bol olan bir ülkede hem kalkınma hem de gençlerin doğru amaçlar uğrunda evrilebilmesi için bir spor ülkesi olmak şart. Bu da futbol dışında alternatif yollardan geçiyor. Ülkede 2000’lerin başında olan atletizm furyası daha sonra yerini doping skandallarına bırakmıştı. Amatör ve daha geride kalmış takım sporları için kritik anlar ve eşikler çok önemlidir. O noktalar geçildikten sonra toplum ve nüfus olarak entegrasyon daha rahat olur. Buna yine 2000’lerin başındaki basketbol ve voleyboldaki başarılarımızı örnek gösterebiliriz. Daha sonra olanlar ortada; basketbol ligimiz Avrupa’nın rahatlıkla ilk 3 liginden biri, voleybol için bir şey yazmamıza gerek yok, onlar sadece başarıları ile değil, duruşları ve verdikleri ilhamla bence bir devrim yaptılar, yapıyorlar. Aynı şekilde alanında bir bayrak taşıyıcı olan ve daha çok örnek göstermemiz, ilham almamız gereken bir isim de Mete Gazoz. İşim gereği hem kendisini yakından takip ediyor hem de bu ülkenin bir vatandaşı olarak gurur duyuyorum. Ama tam bu noktadan sonra, amatör sporlar konusunda toplumumuzu yüreklendirme ve bunu kamuoyu olarak tam da hak ettiği şekilde yüceltme ve büyütme görevimiz başlıyor. Çok başarılı olduğumuz diğer sporlar için de bu geçerli; jimnastik, güreş, boks gibi. “Bir spor ülkesi olmak” Türkiye’nin kalkınmasındaki en önemli rollerden birini oynayabilir. Bunu sağlamak da sadece devlete düşmüyor, en önemli görev devletin ancak medya daha çok ver verdiğinde, markalar bu sporcuları daha çok desteklediğinde ve belki de en önemlisi imkanlar daha çok artıp, ebeveynler desteklemeye başladığında o zaman işte “Bir spor ülkesi olma” yoluna girmiş olacağız.

Haberin Devamı
YORUM YAZ