Futbol ateş hattında
Haberin Devamı ›
Son olaylardan sonra ülkenin en büyük erk sahipleri fikir belirttiler. Ağız birliği etmişcesine ceza yönetmeliğinin by-pass edilmesini gerektirecek yorumlar yaptılar. Ancak hiçbiri, “Futbol Federasyonu özerktir” demedi.
Şiddetin ayrılmaz parçası kendine kurbanlar bulmasıdır. En sosyal oluşumlardan biri olan futbolda yaratılan şiddet de bu açıdan çok göz önünde, dikkat çekici ve modellenen bir yapıda olduğundan, futbol şiddetinin önlenmesi toplumsal düzenin korunması açısından özellikle son 20 yılın dünyadaki önemli amaçları arasında yer almıştır...
Şiddetin önlenmesinde niyet, kararlılık, bilgi, yöntem ve organizasyon gerektiği için şiddetin önlenmesinde uluslararası kalitede standart yakalayamadık, ölçülebilir gelişme gösteremedik, sonraki adımlar için rota tutturamadık...
“Futbol asla sadece futbol değildir” diye önemsenen bir söz vardır. Ancak görüyoruz ki, gerçek spor adamları ve sporseverler dışındakiler için “Futbol pek de bir şey değildir, birçok kez de hiçbir şeydir!”
Özerklik asla kazanılmamıştır
Son olaylardan sonra ülkenin en büyük erk sahipleri fikir belirttiler, daha da ileri gidip yargıda bulundular... Ağız birliği etmişcesine ceza yönetmeliğinin by-pass edilmesini gerektirecek yorumlar yaptılar... Bu tabii ki önemli bir durumdur ama bir başka nokta daha var ki... Hiçbiri ama hiçbiri “Futbol Federasyonu özerktir. Gerekli kararı kendi organları ile bağımsız şekilde verir. Benim yorum yapmam doğru olmaz çünkü yorumumun kararı etkileme ihtimali vardır” demedi!
Futbolun özerkliğine somut ve aktif bir müdahale söz konusudur! Ve futbolun gerçekten özerkleştirilmesi zorunludur. Özerklik mücadelesi asla kazanılmamıştır, futbol, özerklik masalı ile uyutulmuştur. Uyanması ve özerkliğini kazanması için mücadele vermesi gerekecektir! Başka konularda çatışan güçler, futbol adaletine müdahale etme veya etkide bulunma konusunda gönül rahatlığı içinde birleştiler!
Cezalar kente değil!
Yönetim sorumluğu olan bir siyasi “birkaç provokatör yüzünden bir kenti cezalandırmak adaletsiz olur” diye tamamen saptırmaya dayalı bir sözden bile kaçınmadı. Federasyonun hiçbir cezası bir kente dönük değildir ki! Birincisi, futbolu düzenleyen kurallar genellik özelliğine sahiptir, hiçbir kural veya cezai düzenleme “taraftar şiddet gösterirse kenti cezalandırırız” diye konulmamıştır. Futbol cezaları, yalnızca ve yalnızca futbola dair konularda, futbolun içindeki kişi ve kurumlara yönelir, kenti cezalandırmak asla söz konusu değildir!
“Kulüp cezalandırılırsa aslında kent cezalandırılmıştır” diye konuşmak sorumlu bir siyasetçinin yorumu olabilir mi? Örgüt bile anti-propaganda konuşmalarında bundan daha saptırılmış, yanlış yönlendirmeye dayanan bir argüman üretebilir mi?
Futbol, yalnızca futbolun kendi mekanizmaları ile seçtiği yetkin spor adamları tarafından yönetilmelidir. Futbolun özerkliği futbol şiddetinden de önemlidir ve özerklik futbolun şiddetten de önce gelmesi gereken konudur. Çünkü futbolu “hiçbir şey” olarak gören ve sportif değerleri ve ideali kendi değer verdiği amaçları için kolayca feda edenlerin müdahaleleri, futbol şiddeti ile mücadeleyi zaten imkansız kılacaktır...
Neden başaramıyoruz?
1990’da imzaladığımız, “Spor Karşılaşmalarında ve Özellikle Futbol Maçlarında Taraftar Şiddeti ve Kötü Davranışlarının Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi”nin ve mücadele yöntemlerini gösteren ek metinlerini ilk kez, 1998’de bu satırların yazarı tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olması bile bir takım adımların ne kadar göstermelik olduğunu ortaya koymuştu.
Bu ülke yalnızca Şair’in mezarının başucuna, uyarına getirip bir çınar bulamamıştır. Bunun dışındaki her şey “uyarına gelecek” biçimde evrilip yönetilir. Futboldaki “gelişmeler” de bir çok kez göstermelik, biçimsel ancak içerikten ve sonuç üretmekten uzaktır...Avrupa Sözleşmesini imzalamış olmak şiddeti tabii ki önlemeye yetmemiştir. Çünkü Meclis’te imza sayfasından başka doküman yoktur. Sözleşmeye bağlı ek metinleri Futbol Federasyonu’na, GSGM’ye ve bazı spor yüksekokullarına iletmek bize düşmüştür. Avrupa Konseyi’nde görevli ve Avrupa Sözleşmesi’ni tüm Avrupa’da yürütülmesini sağlamaktan sorumlu Mesut Özyavuz ile Türkiye’den iletişim kuran ilk Türk bu satırların yazarı olmuştur...
Bu satırların yazarının ısrarlı çabaları ile Türkiye de şiddetin önlenmesi için bir yasa çıkartmış ancak bu yasa Avrupa Sözleşmesi’ne paralel tasarlanmadığı; “uyarlanmış, Türkiye’ye özgü, bilgiye değil, kanaatlere dayalı” bir yapıda olduğu için kullanışsız ve yararsız bir yasa olmuştur...
Futbolda ve özellikle stadyumda öngörülemez ve önlenemez hiçbir şiddet, hiçbir risk unsuru yoktur. En büyük risk, kötü yönetimdir. Çünkü kötü yönetim de bir şiddet biçimidir ve şiddetin ortaya çıktığı her noktada bir biçimde kötü yönetim söz konusudur...
Marka değeri korunmalı!
Marka değerini koruma gerekçesi ile yanına RTÜK Başkanı’nı alıp medyaya gözdağı veren Federasyon Başkanı, özerkliğin korunması, futbolun marka değeri, federasyonun onurunu korumak vs. için dik bir duruş gösterip bir basın toplantısı daha yapacak mıdır acaba? Tam özerkliğe sahip çıkmak Federasyon Başkanı’ndan başkasının görevi ve sorumluluğu mudur?
Hemen her konuşmasında dile getirerek “marka değeri” diye yapıştırma bir totem yaratan Federasyon Başkanı bir kulübü futbol dışı güçlerin bastırması ile cezalandırmama yoluna giderek, tüm Türkiye’nin futbola inancını, futbol sevgisini, yarışma heyecanını yok ederse bu futbolun resmen ölümü olacaktır. En önemli sosyal olgulardan birini yok etmek, tarihe geçmenin en kötü biçimlerinden biridir!
Yarın: Ne yapmalı? Futbol ve çevresindeki herkesin sorumlulukları görevleri...