Arama

Popüler aramalar

Başarı kürsüsü

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Sezonun üçte biri geride kaldı ve aklımda netleşen bazı fikirler var. Mesela;

- Antalyaspor ile Mehmet Özdilek artık etle tırnak gibi... Yıllar süren birliktelik meyvesini vermeye başladı.. Ve görünen o ki, geçtiğimiz senelerde olduğu gibi bir anda durmayacak Antalyaspor, bir anda dibe çakılmayacak... Ertuğrul Sağlam ile Bursaspor, Bülent Uygun’la Sivasspor nasıl bir çizgi yakaladı ve artık puan cetvelinin üst sıralarındaki takımlardan olmaya alıştı, Antalyaspor için de böyle bir durum sözkonusu olacak. Fakat tek bir şartla! Dünyanın dört bir yanından milyonlarca turistin geldiği, 5 yıldızlı otellerin artık mahalle aralarına girdiği, turizm ekonomisinin 1 numaları şehrine, ‘gerçek bir stat’ yapmak... Her otel sahibi, 1 günlük gelirini Antalyaspor’a bağışlasa, bırakın stadı, takıma birkaç takviye yapılacak para da toplanır! Yanlış mı?

- Carvalhal’den arkadaş olur, dost olur, kanka olur, komşu olur, şovmen olur, amca olur, dayı olur, hatta ‘yardımcı antrenör’ olur ama ‘teknik patron’ olmaz. Geçtiğimiz yıllarda ‘dört büyükler’i ürküten, Anadolu takımlarına sahayı dar eden Belediye’nin düştüğü hale bakın? Kadrosunda Webo, Doka gibi yıldızları olan; sahadaki futboluyla tribünde bir taraftar grubu oluşturmaya başlayan takımın yerinde yeller esiyor artık! Ve böyle devam ederlerse, gelecekleri hiç de parlak gözükmüyor.

- Antalyaspor ve Şifo Mehmet için ne yazmışsak; Gençlerbirliği ile Fuat Çapa için de aynılarını yazmak lazım... Senelerdir küçücük çocukları alıp büyüten, bırakın Fenerbahçe’yi Galatasaray’ı Beşiktaş’ı, Real Madrid’e bile futbolcu ithal eden İlhan Cavcav’ın Gençlerbirliği; ‘Portekiz’in Portosu’ olma yolunda bir adım daha attı! Çünkü bizim bildiğimiz İlhan Cavcav; futbolcularından sonra Fuat Çapa’yı da bonservisinden para kazanarak gönderir!

- Eskişehirspor’un yeri hep buralardı aslında. Şimdi Ersun Yanal ile (benim gördüğüm) tarihin en iyi kadrosunu kurdular. Üstelik bu işi sadece transferle yapmadılar. Rıza Çalımbay ve Bülent Uygun döneminden başlayan ve Yanal ile devam edeceğini düşündüğümüz bir sistemleri var:
Kendi yıldızını kendin yarat! Alper Potuk, Veysel Sarı bu durumun en güzel örneği... Yenilerinin geleceğine de yürekten inanıyorum.

İnenler var, çıkanlar var bir de.. Bugün çıkanlar;
- Yekta Kurtuluş... Kasımpaşa’da patrondu! Bütün takımı o oynatıyordu. İyi paraya Galatasaray’a transfer oldu. Ciddi sakatlıklar geçirdi ve bu günlere geldi. Melo’yu kesti, kanımca Melo yeniden takıma girecekse de, Terim, Yekta-Melo’lu bir diziliş düşünecektir. Fakat bir ağabeyi olarak Yekta’ya küçük bir tavsiyem olacak, kabul ederse tabii ki... Bizim Türk insanının gözüne girmek istiyorsan, biraz tribünlere oyna! Ne bileyim, yetişemeyeceğini bildiğin topu kovala, tam tribünün önünde kayarak müdahale et, reklam panolarına çarp mesela... Veya gol atınca insan gibi sevinme! Pitbull ol, ama insan olma sakın!

- Sezer Öztürk... Ordu maçında oyuna girip gol attığı için kandırmadı bizi! Bir önceki maçta da sonradan oyuna dahil olmuş, Fenerbahçe’nin kalan süreçte oyuna hakim olması için yapılması gereken ne varsa üstlenmişti. Manisa’nın Süper Lig’e çıktığı sezon Birinci Lig’de yılın futbolcusu seçilmişti. O sezon Galatasaray istedi, Manisa vermedi, Sezer isyan etti, kadrodışı kaldı. Hayata dönüşü Eskişehir’de oldu. Sonra ‘neden o pozisyonda pas vermedin’, ‘neden gözünün üstünde kaşın var’ diyen savcılar alt üst etti kariyerini... Kolay değildi bu süreçleri atlatmak, o atlattı ve şundan eminim ki, bugüne kadar ‘Fenerbahçe’de ne işi var’ diyenler, bu sezon sonunda ‘sözleşme yenilensin’ demeye başlayacak, hatta yazı bile yazacaklar.

- Adrian... Soyadını yazıp kafanızı karıştırmak istemedim! Yaklaşık üç hafta önce, bu köşede Şenol Güneş’i eleştirmiş, Polonya Milli Takımı’nda banko oynayan Adrian’ın Trabzonspor’da neden dakika bile alamadığını sormuştum. ‘Ben yazdım oynattı’ demek küstahlığını yapmam. Fakat aklın yolu bir; şu Trabzonspor kadrosunda top en çok kimin ayağına yakışıyor, bir bakın yeter. Ne diyelim, onsuz geçen günlere yazık oldu!

- Necip... Beşiktaş’ın kaptanı... Üç ya da dört sene önce, Aralık ayının bir gününde, Ulus’taki parkta Sergen Yalçın ile konuşurken söylemişti: “Necip’in ölüsü bile bu takımda oynar...” Mustafa Denizli hocaydı, Sergen Yalçın da o dönem 17 maçın 16’sını kazanmış, diğerinde de berabere kalmış A2 takımının istifa eden hocasıydı! Denizli’ye sitem ediyordu, Necipler için, Hasan Türkler için... Hatta şu espriyi yapıyordu: “Mustafa hoca, 50 metre yanındaki bu çocuklara şöyle bakıyor: AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA2!”

Bakmak başka, görmek başkadır, derler ya... Tüm kulüplerimizin bakarken görebilen gözlerle çalışması dileğiyle...