MENÜ

Asıl suçlu kim!

Abone Ol Google News

Sene 1750... II. Frederick, Alman Prusya Kralı... Berlin’de gezerken, bir tepe üzerinde durur. Manzara harikadır, havası tertemiz. Emreder: “Buraya bir yazlık saray yapın...” O tepede bir değirmen vardır. Kral’ın adamları, değirmenciye gider, durumu anlatır, araziyi satın almak ister. Değirmenci, satmaz arazisini... Kral, değirmenciyi huzuruna getirtir: “Ben orayı satın almak istiyorum. Kaça satarsınız” diye sorar. Değirmenci, “Değirmenim satılık değil” yanıtını verir. Gücün sahibidir Kral ve öfkelenir: “Paranı fazlasıyla vereyim...” Değirmenci dik durmaya devam eder: “Koskoca Kral’sın, paran da çok. Git, istediğin bir başka yeri al. Bu değirmen dedemden babama, babamdan bana kaldı. Ben de oğluma bırakacağım. Üstelik dedemin de babamın da mezarı burada. Ben de onların yanına gömüleceğim. Burası bizim aile ocağımız. Satmıyorum.” Kral ile Değirmenci arasındaki diyalog şöyle devam eder:

Haberin Devamı

■ “Ben Prusya Kralı Friedrick’im ve bunu anlamıyorsun herhalde!”

■ “Ben bunu biliyorum. Fakat siz de şunu bilin: Ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci’yim.”

Haberin Devamı

■ “Burayı zorla alabilirim. Bakalım o zaman ne yapacaksın?”

■ “Kralsın ve şunu biliyor olmalısın: Berlin’de hâkimler var!”

1740’ta tahta oturduğu ilk günden itibaren Adalet Sistemi’nde büyük reformlar yapan Frederick; halkın kendi kurduğu bu sisteme, hakimlere nasıl güvendiğini görünce, tarihe geçen o sözleri söyler: “Hiç bir güç, hiçbir iktidar, kral bile olsa adaletten üstün değildir.” Ve adamlarına şu emri verir: “Prusya Krallığı var oldukça, bu değirmen korunacak...”

O değirmenin bulunduğu tepeyi değil, hemen altındaki araziyi satın alır Kral ve sarayını oraya yaptırır. Adını da ‘Sans-Souci Sarayı’ koyar.

Kral’ın arka bahçesinde bir Değirmenci yaşıyordur artık. Her sabah, “Kral Frederick, sımsıcak ekmek yaptım, göndereyim mi?” diye sorar Sans- Souci... Frederick ise şöyle özetler hikayeyi: “Adalet her gün bana, taze ve sıcak ekmek kokusuyla gelirdi.”

Safet Susiç ve İbrahim Üzülmez ile başlayan, Mehmet Altıparmak ile devam eden ve Kemal Özdeş ile son bulan son teknik direktör kıyımıyla birlikte aklıma geldi bu hikaye... Kulüplerimizi ‘Krallar’ gibi yöneten...

Her kötü sonuçta çalışanlarının görevine son veren... Bir kez bile ‘sorun bizde mi acaba!’ sorusunu düşünmeyen... İstifa etmeyi aklına bile getirmeyen başkanlarımız, yöneticilerimiz için yazdım bu hikayeyi... Unutulmasın ki; Adalet bir gün herkese lazım olabilir...

YORUM YAZ