Arama

Popüler aramalar

Trabzon kaybeder

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Trabzon, iyi ki gitmiş, görmüş olduğum, insanıyla tanışmaktan büyük mutluluk duyduğum kentlerin başında gelir. Küçük bir şehirdir ama çok şey sığdırmıştır içine... İnsanının heyecanı, enerjisi de zaten o dar alana yetmemiş, abartmıyorum, tüm dünyaya yayılmıştır. Gittiğim ve gidenden bildiğim kadarıyla bir Trabzonlu’nun, genel tabirle Karadenizli’nin olmadığı bir coğrafya yoktur. Trabzon önce Karadeniz’in, sonra Türkiye’nin önemli bir markasıdır ‘dar alanına’ rağmen. Ve o şehrin en önemli markasıdır Trabzonspor. Üstelik gelişerek, büyüyerek. Eskiden şehir takımı, şimdi takım şehri taşımaktadır. Kulüpten büyük bir ekonomik işletmesi yoktur. Ve en büyük eğlencesi, hatta eğlence Trabzon-Trabzonspor ilişkisinde hafif kalır, hayat tarzı futboldur. Gidenler bilir, Trabzonspor’un başarısına odaklı bir şehir hayatı vardır, ‘genel seçim’ zamanı bile gündemin ikinci sırasıdır. Zira seçilmek için ‘kulübe’ uğramak olmazsa olmaz şartlardandır. Merak eden varsa biraz baksın-baktırsın şu son popüler döneminde kimler gelmiş-geçmiş kulüpten, kimler antrenmanları izlemiş, kimler kulübü ikinci adresi bellemiş. Trabzonspor’suz Trabzon sıradanlaşır demek bile çok iddialı bir söylem gelmemektedir. Tüm bunları biraz uyuyanların damarına basmak, bilmeyenlere de neden şaşırdığımı anlatmak izin yazdım. Avni Aker’in bir boş koltuğunun bile kalmasının mantıklı açıklaması mümkün değildir. Başkan Sadri Şener de isyan etmiş, ‘uyanın’ demiş. Görülmeye layık ve görülmek istenen yerde bir takım var ama görenler giderek azalıyor. Aslında kentin kucaklamadığı, anlamsızca yalnız bıraktığı Trabzonspor puan değil, kent kendisinin en büyük değerini kaybediyor.

Burak’ın yerinde olmak

Hiç istemezdim... Onu en çok eleştirenlerden biri olup üzerine samimi şekilde sohbet edebildiğimiz bir futbolcu kardeşimizdir Burak Yılmaz. Ve o Burak’ın Ankaragücü maçından sonra yarılan yerin dibine girmek istediğini düşündüm. Ben olsam öyle hissederdim. Hayat bulduğu zemine gömülmek. Üstüne basılan yeni yeşermek üzere olan bir çiçek gibi... Islıklandı, yuhalandı. İyi-kötü oynadı gerçekliğinden uzak, haksızca hadsizce. Avni Aker dolmalı, dışarda insan kalmalı diyoruz ama mümkünse bu kadar sağduyudan uzak olanlar dışarda kalmalı.

‘Resmi’ sakillik...

Trabzonspor girmezdi bu işleri, girdi. Hem de Şenol Güneş’in, “Hakem konuşmadan devam” dediği günün ertesinde. ‘Herkes penaltı’ demiş, e herkes yarın başka bir an için ‘değil’ derse ne olacak? Resmi sitede olmasa ‘bir çıkıştır’ denilir, geçilir ama iş resmileşince hiç sempatik durmuyor. Trabzonspor’da icraatlarını başkalarının doğruları üzerinden şekillendirenler var ama bu onların haddini aşar. Çünkü üzülerek bunun ‘geçici bir çıkış’ değil, eksen kayması olduğunu da dün fark ettim. Güneş’in camiaya mesajından, “Tuzağa düşmeyin”, sonucu çıkmış! Bir de açıkca söylense bari kimmiş tuzak kuran. Zaten bu tutumdaki tüm ‘resmi’ açıklamalar can sıkarken Trabzonspor’un da bu çarka girmesi hiç sevindirici gelmedi.

Aman hocam, sen yapma

Şenol Güneş samimiyetinden şüphe duyulmayacak, ufku geniş, gelişime açık, tanıdıktan sonra kolay kolay kötü düşünemeyeceğiniz bir kişiliktir. Saygı duyar, hep ‘bir bildiği vardır’ derim. Fakat dünkü toplantısını keşke kapalı kapılar ardında, bu kadar içselleştirdiği ‘zarar gelmeyecekler’ huzurunda yapıp hiç ‘bizi’ karıştırmasaydı. Şenol Güneş bile İstanbul’a ‘tuzağın merkezi’, medyasına ‘taraf’ diyorsa vay halimize dedim. Selçuk işini kullanırlar, alet olmayın, demiş. Hocam, eğer 3 büyüklerse ‘kollanan’, günlerdir Alex-Fener diyaloğu gündemde, Beşiktaş ve Galatasaray’a yapılan eleştiriler ansiklopedi olmaz mı? Trabzonspor, devlerin en sempatiği, en az rahatsız edileniyken, hakkı her zaman (en azından tarafımızca) hep verilirken nereden çıktı hocam bu İstanbul’a öykünme?