MENÜ

Hezimet ve sonrası

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Maç bitmiş, ‘Çıkmıyoruz’ diyenler içini tamamen döktükten sonra büyük ihtimalle efkar dağıtma planlarıyla stattan ayrıldı. Çok değil, birkaç saat önce tamamen dolan, dakikalar 61’i gösterdiğinde iyice coşan Bordo-Mavili tribünler, artık sadece Trabzonspor’un umutlarının gömüldüğü çimleri sulayan fıskiyenin arkasında kalan bir fondu. Tam biz de çıkıyorduk ki, Galati geri döndü! Şaşırdık, ter idmanı için biraz geç kalmadılar mı diye düşündük önce. Ama amaç idman değil, tarihe not düşmekti. Önce Gil Kim çıktı; çekik gözlü oyuncuyu görünce bu tiplerin fotoğraf çekme alışkanlığıyla dalga geçtik biraz. Fakat durum farklıydı. Kim’i diğer arkadaşları izledi. Neredeyse takımın yarısı sahadaydı, Trabzonspor tribünlerini arkalarına almışlar, gülmek için kendilerini zorlamalarına gerek kalmadan, onlarca fotoğraf çektiler, çektirdiler. Trabzonspor kime elendi! Ligimizde geri kalmış statlardan biri olarak kabul edilen, yenilenmesi beklenen Avni Aker’e Nou Camp muamelesi yapıyordu Galatililer. İlk kez UEFA vizesi aldıkları, ‘Umarım fark yemeyiz’ diyen kendi lig başkanlarını mahcup ettikleri stattaki her anı ölümsüzleştirmek istiyorlardı. Çünkü bir daha ne zaman çıkarlar belli olmazdı! İşte Trabzonspor bu takıma elendi! Çok değil kısa bir süre önce Trabzonspor, dünya sıralamasında üst sıralardan çok, dibe yakın durumdaki Anorthosis’e de benzer bir mutluluk yaşatmıştı. Olmaz demiyorum, futbolda sürpriz her zaman vardır. Ama bir camia sürprizle bu kadar sık buluşup, başarısı ‘sürpriz’ durumuna geliyorsa, bir değil birkaç yerde hata vardır. Kaçamazsınız! Düşünün; tur gitti gidiyor, kurtarıcı olarak genç Yusuf, Samsun’dan alınan Adnan giriyor! Düşünün; kontenjanı dolduracak sayıda futbolcu olmasına rağmen Trabzonspor, UEFA’ya bir kala hiçbir yabancısından faydalanamıyor. Düşünün; yönetim teknik heyete ‘UEFA’ya çıkarsak transfer yaparız’ diyor, üzerinde mutabık kalınan takviyelerin yapılması bir kenara, mevcutların özgüvenini sarsacak söylentiler ortada dolaşıyor. Düşünün; konu takımdaki bir yıldız oyuncunun durumu, sıradan bir transfer ya da yalanlama olunca, yöneticiler birbiriyle yarışıyor, maç sonrası ise herkes kaçıyor! Kaçmayalım beyler, kaçmayalım... Gazeteciden kaçalım ama bari gerçeklerden kaçmayalım. Zaten kaçamazsınız, sadece kaçtığınızı sanırsınız ama buna da yeltenmeyelim. Şapkamızı önümüze koyalım, ne yaptık, nerede hata yaptık bakalım! Hoca seçerken mi, seçtiğiniz hocanın seçtiklerini beğenmezken mi, kulübü bir futbol takımı gibi değil de öncelikle şirket gibi görürken mi hata yaptınız bir bakın! Kazanç mı elde edildi şimdi? Şimdi istediğiniz kadar anlatın, Fatih Tekke’den şu kadar kazandık, Stepanov’un önünü açtık, Szymek’i de biz kaçırmadık! Anlatın şimdi, Avni Aker’i dolduranlara, ‘Şanssızdık, kusura bakmayın, telafi edeceğiz’ diye. Tribünler biliyor telafi mantığını... Bir yıldız daha satılır, UEFA’dan gelmesi planlanan ödeneğin açığı kapatılır! Şimdi taraftara kombine kart alın mesajları yollayın, promosyon üzerine promosyon yapın. Ama bir şey yapmayın; onları kandırmayın. Yıldız alacağız derken yıldız satmayın. En azından bu yıldız meselesini eski rakip şimdiki mesai arkadaşınıza sorun. Taraftar o dönem göğe bakmaya alışmıştı, iyisi mi şimdi de sahada yıldız aramasın! Bari eldekileri hoş tutun, kaçan turun hırsını onlardan çıkarmayın. Artık Galati geldi, geçti. Birçok artısına, zaman zaman hak etmediği şekilde eleştirilmesine rağmen Sayın Atay Aktuğ’dan sonra Nuri Albayrak’ın da anılarında artık bir hezimet var. Hezimetler, iyi dersler alınırsa, sıradan yenilgilerden çok daha faydalıdır diye düşünüyorum. Önceki gece Avni Aker’i hem dolu hem boşken gördüm. İnsanları da hem gülüp, eğlenip, Karadeniz şarkılarıyla coşarken, hem de gururuna yediremediği yenilgiyle sinirden ağlayacak gibiyken gördüm... Toplumlar hak ettileri şekilde yönetilir doğru ama, onlar bunu hiç hak etmiyor!

YORUM YAZ