Arama

Popüler aramalar

Bir hafta alkış, bir hafta eleştiri!

Abone OlGoogle News

Birçok okuyucu biliyordur ama bir kez daha tekrarlamakta yarar var.
Benim Fenerbahçe maçlarını izlemem ve Fenerbahçe ile ilgili olarak görüşüm sorulduğunda fikir açıklamam ya da FANATİK’teki bu yazım, profesyonellikten kaynaklanmıyor.
Yani benim asıl işim bu değil. Fenerbahçe’yi izliyor ve Fenerbahçe ile ilgili eleştireler yazıyorsam bunun bir tek nedeni var: Ben Fenerbahçeli’yim.
Ama aynı zamanda da bir futbolseverim.
Kendimi bildim bileli, sokak arasında maç yapan çocukları bile görsem, işim yoksa durup izlemeden edemem.
Bunu tekrar açıklama ihtiyacını duymuş olmamın nedeni bazı okuyucu mektupları ve Zico’nun dalgalı bir seyir izleyen performansı.
Bu sütunda en çok eleştirdiğim kişilerin başında Zico geliyor.
Sezon başından beri Fenerbahçe’nin lig maçlarındaki performansı ile Şampiyonlar Ligi performansı arasındaki uçurumdan kaynaklanan tuhaf bir durumum var.
Bir hafta Zico’yu eleştiriyorum, öteki hafta şapka çıkarıyorum.
İlk kez bu hafta tablo değişti.
Fenerbahçe, aslında Inter maçı ile başlayan bir çıkış süreci yaşıyor ve bunun zirvesine de son oynanan Konyaspor ve PSV maçları ile ulaşıldı.
Gerçi en iyi performans Inter maçındakiydi ancak bunun o tarihte bir tek atışlık başarı olduğunu düşündüğümü de itiraf etmeliyim.
Fenerbahçe, puan kaybettiği maçlar da dahil olmak üzere sezon başından beri gözle görülür bir yükseliş içinde.
Rakiplerinin de sezon başına göre bir düşüş gösterdiğini dikkate alacak olursak, aradaki puan farkının giderek önemsizleştiğini düşünebiliriz.
Bunun en önemli nedeni Zico’nun, Fenerbahçe’yi futbol oynamaya ve oynadığı futboldan zevk almaya yöneltmiş olmasıdır diye düşünüyorum.
Fenerbahçe, kendi tarihsel kökenlerinden de beslenen ve taraftarının zevk aldığı bir hücum futbolu oynuyor.
On kişi kaldığı PSV maçında bile bu özelliğinden taviz vermiyor.
Fenerbahçe’nin elinde çok zengin bir kadro olduğunu ligde ikinci kadrosuyla oynadığı maçta gördük.
İlerleyen haftalar boyunca ilk 11’in yeni oyuncularla takviye edilmesi de bir başka olumlu puan.
Birisi çıkıp da Gökhan’ın, ilk Şampiyonlar Ligi maçında 90 dakika olağanüstü bir performans ile oynayacağını sezon başında bize söyleseydi, her halde gülerdik.
Demek ki Zico, elindeki kadroyu doğru kullanabilme yeteneğine de sahip.
Ama öte yandan açık bir gerçek daha var: Bütün bunları yapabilen Zico, Kezman’daki gereksiz ısrarı ve bazı oyuncuları tamamen yok sayması ile de geçmiş puan kayıplarının sorumlusu değil mi?
O zaman insanın kafasının karışması da doğal diye düşünüyorum.
Zico hakkında kesin bir yargıya varmamızı zorlaştıran durumlar bunlar.
Öyle görünüyor ki Zico hem en çok eleştirdiğimiz, hem de en çok alkışladığımız teknik direktör olarak Fenerbahçe tarihine geçecek.
Onun gibi büyük bir futbolcuya da tarihe geçmek yakışır zaten!

Haberin Devamı

Takımın havası değişiyor
Bu sezon Fenerbahçeli oyuncuları, lig maçlarını yeterince ciddiye almamak, buna karşın Şampiyonlar Ligi maçlarını da ciddiye almakla çok eleştirdik.
Genel kanı, Fenerbahçeli oyuncuların ve özellikle de yabancıların Avrupa maçlarını kendileri için bir vitrin yapma istekleri ve bu motivasyon ile Avrupa’da daha başarılı olduklarıydı.
PSV maçı bunun iki örneğini bize gösterdi diye düşünüyorum.
Deivid ve Vederson’un, Hollanda’daki maçta zaman zaman topla aşırı oynamaları, pas vermek yerine uzun driplinglerle ilerlemeye çalışmaları bunun bir işaretidir diye düşünüyorum.
Bu elbette Zico’nun zaman içinde çözebileceği bir sorun.
Ancak şunu görüyorum ki Fenerbahçe, artık kimle oynarsa oynasın, maçın içindeki sonuç ne olursa olsun giderek çok daha fazla oyuna asılan bir takım kimliği de kazandı.
Bu da “şahsilik” ve “Türkiye’deki maçları ciddiye almama” eleştirisinin giderek geçerliliğini yitireceğini düşündürtüyor bana.

Haberin Devamı