MENÜ

Aykut Kocaman'a sevinmeli miyim, üzülmeli miyim?

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Gazetelere yansıyan haberlere göre Aykut Kocaman, önümüzdeki sezon Fenerbahçe’nin teknik direktörlüğünü yürütecek.

Bu habere sevinmek ile üzülmek arasında bir yerde durduğumu söylemeliyim.

Sevindim... Çünkü Aykut Kocaman gibi, Fenerbahçe’nin efsane futbolcularından birisini takımın başında görmek, her Fenerbahçeli’nin hoşuna gider. Fenerbahçe’den zorla koparılmasının taraftarlarda ne kadar üzüntü yarattığını da hatırlayalım.

Öte yandan Aykut Kocaman bir vizyonu olan, güçlü bir kişiliğe sahip, futbol dünyamızda çok örneğini göremediğimiz karakterde bir insan.

Fırsat verilirse, Fenerbahçe’nin Alex Ferguson’u olabilecek çapta bir teknik adam. Dünya görüşüyle, futbola bakışıyla, futbolumuzun standartlarını yükseltebilecek birisi.

Böyle bir teknik adamın bir takımın başında olmasından her taraftar mutlu olur.

Üzüldüm... Çünkü Aykut Kocaman, Fenerbahçe’ye bence teknik direktörlükten çok daha önemli bir misyon ile, sportif direktör olarak geldi.

Sadece birinci lig takımının değil, bütün futbol takımlarının onun yönetimi altında, yeni bir Fenerbahçe ekolü yaratabilecek şekilde reorganize edilmesi mümkün olabilirdi.

Futbol şubesinin profesyonel yönetime geçmesi, geçmişte yapılan yönetici hatalarının tekrarlanmasını önleyebilirdi ve böyle bir geçiş süreci güçlü bir kişiliğe sahip olan bir futbol adamı tarafından gerçekleştirilebilirdi.

Kocaman’ın teknik direktörlüğe geçişi ile bu proje artık uzun süre rafa kaldırılmış olacak. Bundan sonra uzun süre bu kulüpte sportif direktörlük ve teknik direktörlük diye iki ayrı görev olmayacak. Her gelen sportif direktör, gelecekte teknik direktör olabileceğini düşünerek çalışacak, onunla çalışan teknik direktör de bunu bilerek yaşamak durumunda olacak.

Şimdi Fenerbahçe’nin önünde iki yol var:

Aykut Kocaman, Fenerbahçe’ye daha önce gelip gitmiş bütün teknik direktörler gibi takımı yönetecek, bir-iki sezon sonra ilk başarısızlıkta yerini bir başkasına bırakacak.

Ya da zor olan yapılacak ve sadece Fenerbahçe’nin değil, bu örnekle bütün Türk futbolunun çehresi değişecek. Zor olan da şu: Aykut Kocaman, Ferguson gibi, Wenger gibi menajer teknik adamlık yapabilecek mi?

Transferlere kendisi karar verip, takımı kendisi kurup, futbol şubesinin tek patronu olabilecek mi?

Aziz Yıldırım, eğer egosunu yenerek bunu yapmayı da başarabilirse, bilin ki Fenerbahçe tarihinin de en önemli Başkanı olma sıfatını sadece yaptığı tesislerle değil, bu özelliğiyle de kazanmış olacak.



Rekabetin önemi yine ortaya çıkıyor

Fenerbahçe Acıbadem kadın voleybol takımının, Türkiye ve Avrupa’daki başarıları, uzun süredir ciddi bir rekabete sahne olmayan kadın voleybolunun hareketlenmesine neden oldu.

Yıllar boyunca kadın voleybolunun itici gücü olan Eczacıbaşı Zentiva’nın bu sezon transferde önemli girişimlerde bulunması, Galatasaray’ın yeni bir sponsor ile bu branşına ağırlık vermesi, göreceksiniz ki önümüzdeki sezon daha zevkli maçlar izlememize neden olacak.

Ama bundan daha önemlisi, kadın voleybolundaki bu hareketliliğin sonuçlarının milli takım düzeyinde alınacak olması da olacak.

Kadın voleyboluna artan ilgi, çok sayıda genç kızın bu spora yönelmesine, ilginin artmasına yol açacak.

Benzeri bir durum basketbolda da var. Hem kadın takımları düzeyinde hem de erkek takımları düzeyinde rekabet, kalitenin artmasına ve bu sporların gelişmesine yardım edecek.

Bir kez daha asırlık üç kulübümüzün başka branşlarda da birbirleriyle rekabet edecek düzeyde olmalarının önemini hep birlikte göreceğiz.

Hep söylüyorum, yine söyleyeyim: Bizim bu üç kulübümüz sadece futbol kulübü değil. Onların arasındaki rekabet olmasa amatör sporlar gelişemez!

2

YORUM YAZ