Arama

Popüler aramalar

Neden olmuyor?

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Bildim bileli bu takımda hep bir şey eksik. Taraftar canını dişine takmış, elindekini, avucundaki hatta beynindekini bile veriyor. Hâlâ çatlak sesler çıksa da destekse destek, ürünse ürün, kombineyse kombine, sabırsa sabır, fikirse fikir. Yönetim zaten 8-9 yıldır gecesini gündüzünü birbirine katmış, kendini tam anlamıyla kulübe adamış. Misyonsa misyon, vizyonsa vizyon, projeyse proje, fedakârlıksa fedakârlık. Olmaz zamanlarda kimseden bir kuruş destek almadan en olmaz işler başarılmış. Geleceğe ipotek koyan bataklıklar kurutulmuş, grupların taktığı prangalar el birliğiyle parçalanmış. Düzensizlik düzeni yerle bir edilmiş. İstikrar sayesinde grup ağaları ya tövbe edip imana gelmiş, ya önce deşifre sonra tecrit edilmiş ya da uzaklaştırılmış. Stat, tesisler yapılmış, kurumsallaşma dönülmez yolda, kulubün kasası da tıkır tıkır işliyor. Ancak futbolda bazı şeyler hep eksik kalıyor. Skor varsa oyun yok, oyun varsa skor yok. Forvet varsa orta saha, orta saha varsa forvet, ikisi birden varsa defans yok. Hakikaten artık herkese gına gelmek üzere. Fenerbahçeliler yıllardır, yeteneği ne olursa olsun, çatlayana kadar koşan, korkusuzca ve yıldırana kadar mücadele eden, oyun disiplininden asla kopmayan, büyük küçük rakip ayıbı ve ayrımı yapmayan, her yönüyle takım olduklarını ortaya koyan bir takım istiyor sahada. Skor ve şampiyonluk sonraki iş.Afrika’da bile futbolcu olmanın temel gerekliliği bu zaten. Yani bu uçuk kaçık, ütopik ya da ekstra bir şey değil. Forma namusu, mesleğine, rakibine ve ekmek parana saygı bunu gerektirir. Profesyonellik dediğimiz şey de tam manasıyla budur. Yetenek futbolun yüzde 5’idir en fazla. Yüzde 95’i koşmak, mücadele etmek, çalışmak ve disiplindir. Sadece ülkemiz futbolunda, özellikle de büyük takımlarda oynayan futbolcuların genel ve temel sorunudur bu. Hedefe ulaşma ve büyük paralar kazanmanın getirdiği sinir bozucu rahatlık. Fenerbahçe, Löw zamanında yakaladı en çok takım olma rüzgarını. Şaşmaz bir disiplinle bütün doğruları bir arada uygulamaya çalıştı. Ancak şanssızlıklar ve kadronun yetersizliğine takıldı ‘stajyer’ Alman. Biraz da ‘köylü’ Osieck ve ‘hasta’ Daum zamanında uzun yıllar sonra. Avrupa’nın hemen yanı başındaki bir ülkede, futbolun evrensel gerçekleri, olmazsa olmazları ortadayken, yıllardır disiplin, mücadele, koşmak ya da takım oyununu konuşmak bile ülke futbolu adına acı veren bir ayıp. Ancak bunu konuşturanlar adına çok daha büyük bir ayıp.Yönetim de, taraftar da, gelen hocalar da hep ve öncelikli olarak bunu istiyorsa; o halde neden bir türlü olmuyor? Soru da bu, sorun da!