Ayaklanma
Haberin Devamı ›
Depresyondaydı, özgüven kaybına uğramıştı, kendinden, zirveden ve taraftarından iyice uzaklara, kurulmuş tuzaklara düşecekti.
Hava soğuktu ama kayıp sözcüğü kutup soğuğuydu. Rüzgarın şiddeti, camia içinden ve dışından estirilen bozgun rüzgarlarının yanında meltem sayılırdı.
Şeytanın sadece bacağının değil, mevcut bütün kemiklerinin ve kıkırdaklarının ortopediye sevki gerekiyordu. Çünkü ahvâl ve şerait, dahili ve harici bedhahtların arayıp da bulamadığı türdendi. En çok korktuğunuz şey, en çok korktuğunuz zamanlarda başınıza gelirdi ne de olsa...
Lugano’nun 20. dakikada bomboş kaleye vuramaması, rakibin rastgele savurduğunun bile milimetrik isabetlerle Ronaldinho paslarına dönüşmesi, muhallebi yerken diş kırabilme olasılığının bariz göstergesiydi.
Topu ekmeğini taştan çıkarır gibi ağır mesaiyle kazanan ama mirasyedi rahatlığıyla ikram eden ‘yorucu usulü’ bir görüntü. Hem kendilerini hem de izleyenleri fazladan yoran organize ve senkronize olamayan, bu nedenle de kendilerine öfkelenen futbolcular. Yönü ve şiddeti ayarlanamayan paslar, hiddeti ‘ayarlanmış’ düdükler...
Kendi yarattığı golle bilmem kaçıncı kez ‘ne varsa sende var’ dedirten Alex, sükuneti sağladı. Yırtıcı ve yıpratıcı deparlarıyla tribünleri ayaklandıran Güiza yay gibi gerilip, ok gibi hedefi bulduğunda ‘Sır’at Köprüsü’ geçilmişti. Gökhan’ın kendini hatırlaması, Uğur’un her şeye rağmen ayakta kalabilmesi ve Emre’nin oyuna kattığı hız ve zekâ en az 3 puan kadar değerli...