Tartışın bakalım!

Haberin Devamı ›
Lucescu’nun ardından Ersun Yanal ismi gündeme geldiğinde söylemişiz: Ersun Yanal’ın yerinde olsam “daha önceki iki deneyimimde hayal kırıklığı yaşadığım” bir takımın başına üçüncü kez geçmezdim. Çünkü Yanal sıradan biri değil, Süper Lig’de teknik adam kimliğiyle şampiyonluk yaşamış az sayıda yerlilerden biri.
Trabzonspor Yönetiminin, daha doğrusu Başkan’ının yerinde olsam, her ne kadar Lucescu ismiyle çıtayı yükseltmişsem de, diğerlerine nazaran o çıtaya bir nebze olsun yakın diye “daha önceki iki deneyiminde hayal kırıklığı yaşadığı” takımın başına Ersun Yanal’ın getirtmezdim. Çünkü Trabzonspor sıradan bir kulüp değil.
Yanal bunu haketmedi
İkisi de karşılıklı hata yaptı. Bugün yaşananlar “akıbeti dünden aşikar” olan gelişmelerdir.
şimdi ne konuşuluyor örneğin: “Yanal’ın tazminatı var mı, gönderilirse ne kadar ödenecek?” değil mi?
Tazminat korkusu, Trabzonspor’un halen görevde olan etkili bir yöneticisi, gazetelerde, “Yanal’ın yerinde olsam bırakırdım!” manşetini attırdı mı? Attırdı.
Yanal halen Trabzonspor Teknik direktörü mü? Teknik direktörü.
O yönetici halen Trabzonspor’un Yöneticisi mi? Yöneticisi?
Başkan, “yöneticisi mi haklı, teknik direktörü mü?” diye bir beyanda bulundu mu? Hayır.
Ersun Yanal “markası” bütün bunları haketti mi? Asla...
Eee o zaman neyi tartışıyorsunuz!
Transferlerin 5’i ortada kaldı
Yine geçmişe dönelim. Scout Ekibi dönemine yani.
“İzleme Komitesi ilkelliğinden!” vazgeçilerek, Trabzonspor’un tarihinde bir “devrim” olarak sunulan Scout Ekibi Fırtınası’nın estirildiği günlerde, Trabzonspor yöneticileri, Ersun Yanal önde, ekip elemanları arkada, büyük ekranlarda maç futbolcu izlerken çağdaş bir sunum yaptı mı sosyal medyadan? Yaptı.
Görüntülü ve yazılı medya bu çağdaş fotoğrafları ekranlarına, sayfalarına taşıdı mı? Taşıdı.
Ardından 7 yabancı, kiralık tapulu falan transfer edildi mi? Edildi.
İtiraz eden oldu mu bu oyunculara, medyada “müzmin muhalif yaftası” takılanlar dışında? Olmadı.
Peki Ersun Yanal, kaybedilen bir maçtan sonra bu transferlerden yakındı mı? “Sadece ikisine onayım vardı” dedi mi? Hem yakındı - dedi.
Diğer beşi ortada kaldı mı? Kaldı.
Neyi tartışıyorsunuz o zaman?
“Bugünkü transferleri” diyorsunuz.
Peki girelim o konuya da.
Alt yapıdan sağbek Zeki’nin, alt yapıdan stoper Mustafa Yumlu’nun, yine altyapıdan sol bek Mustafa Akbaş’ın yerlerine birer yabancı alındı mı? Alındı.
Bi daha altyapıdan genç yetenek Yusuf Yazıcı’nın “ne olur ne olmaz şans -mans bulur?” diye orta sahaya alınacak oyuncunun eli kulağında mı? Kulağında.
Son transfer taarruzunda o “İlkel izleme komitesi”, bu “çağdaş scout ekibi” gibi oluşumlar devre dışı bırakıldı mı? Bırakıldı!
“Transfermarkt ve “videodan” da değil, canlı izlendikleri beyan edildi, kimliği sır gibi saklanan bir ya da birkaç eski futbolcu tarafından? Doğru mu?
Savunma tamam, peki ya gol?
O halde finali “Şeytanın avukatlığıyla” yapalım?
Trabzonspor, ligin en az gol atan iki ekibinden biri mi? Biri.
Peki o zaman bu takımın öncelikli golcü sorunu dururken, maçların başlamasına sadece birkaç gün kala, “çare olacak” bir adım atıldı mı? Atılmadı.
Bundan sonra o adım atılsa, oyuncu gelecek, o da birkaç aydır topa ayak vurmamış bir isim olursa şaşırmayız, hazırlanacak, uyum sorununu aşacak vs gibi yakınmalar olacak mı? Olacak.
“Savunma güçlendirildi ya!” diyorsunuz!
Peki; savunma taş gibi oldu. Artık bu takım gol yemez değil mi? Yani!
Ama gol de atamıyor. Atmasın mı?
Yanıt Yok!
Her maç 0-0’a götürür mü bu mantık bizi? Götürür.
Şöyle bir hesap yapalım bu noktada: 17 ikinci yarıdan, bir de ilk yarıdan kalan toplam 18 maç. 18 Beraberlik, 18 puan.18 de elde var. 36 puan.
Kümede kalmaya yeter mi? Şeytanın avukatlığı dedik!
Tartışın bakalım!