Sabrın sonu!

Haberin Devamı ›
Zira yağmurun ağırlaştırdığı sahada rakipleri gibi topla çok oynamanın anlamsızlığının farkında oldular. Top yeter ki kaleye doğru gönderilsin, yere çarpar hız kazanır, rakibe çarpar yön değiştirir, kaleci gafil avlanır falan. Her neyse nitekim oldu.
Trabzonspor golü yiyene kadar ne bu duruma önlem alabildi, ne de, Burak gibi, Umut gibi oyuncularını savunmanın arkasında topla buluşturabilecek hamleleri yapmadı, yapamadı.
“Stresi yiyeceği ilk gole kadardır” diye düşündüğümüz Tolga’nın, 10 dakika içinde uzaktan gelen iki topa müdahale edemeyerek belki de kaybettiği özgüvenini, Mustafa’nın bir metreden kafa vuruşunu çıkararak yeniden sağlamasının ardından Trabzonspor da oyunda dengeyi kurdu. Ağır sahada oynamanın gereklerini yerine getirip, birkaç dakika içinde de kontrolü ele aldı. Çok ciddi pozisyonlar ardı sıra gelmeye başladı. Bu durum ilk yarının ardından Alanzinho takviyesiyle çıkılan 2. yarıda da, her an gerçekleşebileceği hissi oluşan gol gelinceye kadar sürdü.
Eşitlik golüne kadar oyunu Trabzonspor’un baskısıyla yarı alanında kabul edip, umudunu ileride bıraktığı Hurşud’un çabukluğuna bağlayan Gençlerbirliği, gol sonrası Ermin Zec’i sahaya sürüp, ani çıkışlarda üçüncü bölgede çoğalmayı hedefledi.
Bu durum Trabzonspor’un rakip kaleye oyun disiplininden kopmadan kontrollü gitmesine neden oldu. Galibiyet golünü panik yapmadan, sabırla son düdüğe kadar kovaladı. Yakalama şansını erken de buldu bir kaç kez ve kaçırdı ama biri vardı ki, Umut’un iki yani! Bu kadarına da “pes” dedirtmişti. 2 puan kaçıyor muydu ne? “Hayır” dedi Alanzinho. Hem de Gençlerbirliği’nin silahıyla... Uzaktan, her şeyiyle teknik kokan bir vuruşla...