Dün-Bugün!

Türkiye’de en popüler spor dalı olan futbolda, kulüp performansıyla takım performansı her daim birbirine karıştırılır. Oysa ki kurumsallaşmayı tamamıyla olmasa bile belli bir düzeyde sağlamış, profesyonelleri güçlü olan kulüplerde bu iki unsur birbirini direkt etkilememelidir.
Trabzonspor’da son dönemde olan da budur.
Kulüp performansının direkt belirleyicisi konumundaki 3 kişiden biri istifa etmiş, diğeri genel kurulda görev almayacağını açıklamış... Ama takım performansı tavan yapmış. Trabzonspor, ezeli rakiplerinden ikisini istifa, son şampiyonu da bu maça sadece 2 gün kala yaşanan “görev kabul etmeme” sürecinde devirmeyi başarıp, lig liderliği koltuğuna “tartışmasız” oturmuştur.
Haberin Devamı ›
Demek oluyor ki, kulüp performansında ne kadar zig-zag çizilirse çizilsin, eğer profesyonel kadronuz güçlüyse bunun takım performansına olumsuz yansıması söz konusu olmuyor. Kaldı ki Şenol Güneş gibi, işinde tam profesyonel ama özünde kurumu renk aşkıyla sahiplenmiş olan bir teknik direktörünüz varsa, bu durum sürpriz sayılmamalı.
Şenol Güneş faktörü ön plana çıkarıldığında, “Yönetim rolünün yadsınmasıyla ilgili” gönül koyan ve tepki gösterenlerin yanılgısı, “küçük hesaplarla” ilişkili. Bu noktada, görevi gereği, organizasyonu yapan, kaynağı yaratan yönetimi yok saymak gibi bir anlayışta olmak da “sığ” düşüncedir. Zira Güneş’i, içindeki itiraz-ısrar tartışmasını kazanan ısrarcılarıyla getiren de bu yönetimdir, hakkını vermek gerek.
Trabzonspor kulübü, genel kurula, takım performansında olağanüstü bir terslik olmazsa, büyük olasılıkla lider olarak gidecektir. Bu durum Sadri Şener için, aday olacaksa ki olacak, haklı ve ciddi bir avantajdır. Ama bazı çevrelerin, aday olma düşüncesindekilerin “Takımın yenilgisini bekleme” gibi bir ayıplı anlayışta olacaklarını iddia etmesi, benzer ayıbı işlemekle eşdeğerdir. Her üyenin aday olmak hakkı vardır ve bu hakkı o üyeler, daha çok kurum zayıfken değil, güçlüyken kullanmak ister. Bu nedenle “Trabzonspor’un başarısını, camia içinde çekemeyenler olduğunu” iddia etmek, kanıtı gerektirir. Eğer bu iddia dile getirilip boşlukta bırakılmışsa, insana “dün” hatırlatılır. Sorulur o zaman: “Dün de bir yerlerde böyle beklenti mi vardı?”