MENÜ

Turkish Delight!

Abone Ol Google News

En önemli turizm ögelerimizden biri olan ve özellikle sevenlerinin iştahı kabartan lokumumuz yani “Turkish Delight” kavramını artık yabancı kulüpler, Türk ya da Türk kökenli futbolcular için de düşünüyor olabilir. Temmuz ayında en çok göze batan medya çalışması Barbie filmini bir kenera bırakırsak, benim en çok dikkatimi çeken yabancı takımların sosyal medya üzerinden Türk veya Türk kökenli oyuncular üzerinden yapmaya çalıştıkları etkileşim çabaları oldu. Daha önce üzerinde fazlasıyla durduğumuz ve hala bence ülkede değeri anlaşılmayan Arda Güler transferi buna en güzel örnek.

Haberin Devamı

Real Madrid sosyal medya hesapları, kulübün büyüklüğüne göre ciddi sayılabilecek bir gün sayısında sadece Arda’yı paylaştı. Real Madrid için bile önemli bir transfer olduğunu kabul ediyorum ve bu Arda için çok gurur verici ancak bu paylaşım frekansının sadece transferin öneminden kaynaklandığını düşünmüyorum. Paylaşımlar sanki bir marka – marka elçisi iş birliği gibi, özellikle Twitter ve Instagram’da bir Real Madrid x Arda Güler kampanyasına dönüştü. Kafamızı biraz başka alanlara çevirdiğimizde, İlkay Gündoğan’ın Barcelona ile, Çağlar’ın Atletico ile anlaşmasıyla beraber, o kulüplerde de bunu fazlasıyla görüyoruz. Bunları eleştirdiğim veya fazla bulduğum için değil, tam tersi etkileşimin kaynağı olan taraftarların en çok aidiyet duyduğu kulüplerimizin bu gücü yeterince kullanmadığı ile ilgili söylüyorum.

Haberin Devamı

Geçtiğimiz bir yazımda; “Sol bekten önce içerik lazım” alt başlığı altında, Galatasaray’ın hala Cumhuriyetin 100.yıl şampiyonluğu ile ilgili, özel ve kimsenin görmediği, gün yüzüne çıkmamış görüntülerden bir içerik olmadığını yazmıştım. Hala böyle bir içerik göremedim. Keza tüm kulüplerimiz için geçerli olmak üzere, Youtube ve Twitter’ı, sahip olunan etkileşim gücüne rağmen çok az değerlendiriyoruz. Burada sizlere dijitalin veya sosyal medyanın önemiyle ilgili bir şey yazmama gerek yok. O zaten dünün haberi ama biraz yaptığım işimin de gereği tekrar vurgulamak gerekir diye düşünüyorum. Böyle konular için dünyayı yeniden keşfetmeye de gerek yok, çok basit bir şekilde Manchester City’nin paylaşımlarına bakabilirler ya da bu konuda çok beğendiğim Ajax’ın sosyal medya hesaplarını inceleyebilirler. Büyük takımların bazen bir futbolcuya verdiği bonservis ya da yıllık maaş ücretinin maksimum %10’ununa harikalar yaratılabilir ve bunun geri dönüşü fazlasıyla olabilir.

Tam bu noktada Galatasaray’ın son olarak “Youtube Katıl” konusunda attığımı adımla ilgili olumlu şeyler söylemek isterdim ama en son kontrol ettiğimde hala takımda olmayan “Emre Akbaba” görseliyle açılan bir app ve oraya ödenen üyelik bedelleri varken, bu karmaşaya temas etmeden geçmek olmazdı. Burada ya bir konsolidasyon lazım, app’i kapatarak herkesi Youtube’a yönlendirmek ya da app üzerindeki içeriklerde farklılaşmak lazım. İkisi de olmayınca, bu taraftarların aidiyet duygusundan faydalanmak oluyor ne yazık ki. Taraftar bir şeyler talep etmeden önce takımına destek olmalı tezine katılsam da taraftar da verdiği paranın karşılığını mutlaka görmeli. Özetle, kulüplerimizin elini ayağını ne bağlıyor bu konuda bilmiyorum. Maliyet olamaz çünkü istendiği zaman her yere gerekli maliyetler ödeniyor. Etkileşim ve geri dönüş treni kolay kolay kaçmaz ama bu durumu futbolun ek gelire bu kadar ihtiyacı varken, çölde bir musluk bulup onu boşa akıtmaya benzetiyorum. Umarım en kısa zamanda pozitif, taraftarların ilgisini çekebilecek içerikler her kulübümüzde görebiliriz. Ne bileyim, hani herkesin dilinde olan ama uğruna hiçbir şey yapılmayan hatta baltalanan marka değerine iyi gelir…

Haberin Devamı
YORUM YAZ