MENÜ

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok

Abone Ol Google News

Bu hafta sonu Premier Lig’de, şampiyonluk yarışı resmi olmasa da psikolojik olarak kısmen bitti diyebiliriz. Şahsen en başından beri Arsenal’in bu sene City dominasyonuna son vermesini istesem de Pep yine ligin ikinci kısmında daha farklı bir oyun icat etti ve Arsenal’in tecrübesizliği, devre arasında stoper ve forvet takviyesi yapmaması gibi etkenlerle beraber şu anda 1 maçı eksik, 4 puan önde şampiyonluğa gidiyor. Bu girişi yapmamın sebebi, merceği Arsenal ya da City’den ziyade, hafta sonu Arsenal’in başına bela olan Brighton takımı… Uzun süredir Premier Lig’i detaylı takip eden birinin, bu takıma hayran olmaması ya da en azından saygı duymaması pek mümkün değil. Brighton, büyük kulüpler dışında, ligimizde istikrar sağlamaya çalışan takımlar için müthiş bir örnek.

Haberin Devamı

Önce biraz geriye gidersek, hepimizin Österjsund’un Galatasaray’ı elediği zaman takımın başında olan Graham Potter’ı, halihazırda İngiltere futboluna adapte olmuş bir şekilde Swansea’den aldılar. Potter’la beraber, bir oyun sistemi oturttular, buna uygun futbolcular transfer ettiler. İngiltere’nin finansal nimetlerinden elbette faydalanladılar ama parayı popüler, günü kurtarmalık transferlere ayırmadılar. 2019 – 2022 yılları arasında, hep yukarı çıkan bir grafikle ligde inanılmaz ses getirdiler. Buraya kadar olan kısım etkileyici olsa da, esas dikkati çekmek istediğim yer, Potter’ın ayrılmasıyla başlayan yeni dönem. 8 Eylül 2022’de Chelsea, Tuchel yerine takımın başına, tazminatını da ödeyerek Potter’ı getirdi. Birçok takım, buna hazırlıksız olabilirdi ya da uygun bir aday belirleyemeyebilirdi. Ancak Brighton, eldeki oyunculara ve takımın belli bir süredir alıştığı kültüre uygun hocayı 1 hafta içinde takımın başına getirdi: Roberto De Zerbi… Takip eden herkes gibi, bugüne kadar, hem Brighton yönetimi ne kadar doğru bir organizasyon kurduğunu, hem de De Zerbi, beklentileri karşılayabilecek bir hoca olduğunu tüm Premier Lige gösterdi. Pazar günü, Arsenal’i deplasmanda 3-0 yenerek bu sezon, İngiltere’deki “Top 6” denilen en tepedeki takıma karşı şu ana kadar ki, 11.maçında (1 maç kaldı City’e karşı) 19. puanını aldı. Ligde de 2 maçı eksik bir şekilde, Liverpool’un 7 puan gerisinde 6. sırada yer alıyor. Büyük saygı uyandıran bu yapıyı, Türkiye’deki belli başlı imkanları olan ve sağlayabilen, arada Avrupa’ya gidebilen, gitmeye çalışan tüm takımlarımızın en yakından incelemesi gerekir diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

The GOAT?

Bu lakabı görünce herkesin aklına birçok isim gelebilir, fakat basketbol alanında tartışma iki isme net bir indirgenmiş durumda. Jordan dönemine ucundan da olsa yetişmiş sonrasında da önce Kobe sonra da LeBron dönemini en net bir şekilde izlemiş biri olarak benim bu konuda kararım az çok belliydi, hatta kesindi diyebilirim. Micheal Jordan’ın winner’lığını gören ve LeBron’u canlı izlerken iki kez maçı bıraktığını izleyen biri olarak, büyük farklarının burada olduğunu düşünüyordum. Hala da düşünüyorum. Ama sonrasında LeBron’un önce 3-1’lik Golden State serisini tarihte ilk kez başararak çevirmesi üzerine bir mental eşiğin geçildiğini de düşünüyorum. LeBron’un hiç yabana atılmayacak ve Jordan’ın çok önünde birçok normal sezon ve özellikle de play-off istatistiği var. Özetle, naçizane LeBron’un önünde müthiş bir fırsat var. İşi çok zor ama Denver’ı eleyip, bu seneki şampiyonluğu alırsa, kamuoyunda bu tartışmaya aynı Messi’nin bu seneki Dünya Kupası’nı alarak bitirdiği gibi son verebilir. Bize de bunu kabul edip, kralı selamlamak düşer.

Haberin Devamı
YORUM YAZ