MENÜ

Müşteriler! Forma alın

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Akşam gazetesindeki röportajı okuyunca Yıldırım Demirören’in nasıl bir takımın yöneticisi olduğunu hala anlamadığını anladım. Diyor ki; “Fenerbahçe bunları getirirken bu futbolcuların forma satışlarından da kar ediyor. Artık bizim Beşiktaş taraftarının da kulübün lisanslı ürünlerini sahiplenmesini istiyoruz. İnönü Statı’ndaki taraftarlarımızın yüzde 70’inin üzerinde Beşiktaş forması var. Bunların yüzde 60’ı eski forma, geri kalan yüzde 10’u da eskimiş formalar. Taraftar başarı bekliyorsa kulübe sahip çıkacaktır.” Bu “müşteri (taraftar) velinimetimizdir” anlayışının tipik örneği olan paragrafı okuduğumda ilk olarak Beşiktaş/Fenerbahçe karşılaştırması bozdu sinirimi. Gereksiz. Sosyolojik olarak Beşiktaş başka bir duruşu, Fenerbahçe başka bir durumu işaret eder. Ben böyle düşünüyorum. Bu durumda “Bize ne onlar kaç forma sattıysa?” demek bana her zaman en doğru açı gibi gelir. Fakat esas sorun bence bu değil de şu Beşiktaşlıların üzerindeki ‘eski formalar.’ Yazı uzamasın diye bu ‘eski forma/güzel forma’ meselesine hiç girmeden devam edeyim. Hatırlıyorum, Ülker ile Cola Turka anlaşması yapıldığı zaman benim de gittiğim kapalı tribünde ciddi bir infial vardı. Taraftarın önemli bölümü bu meseleye haklı ya da haksız, politik bir veçheden bakmış, forma almaktan imtina etmişti. O nedenle hala Beşiktaş tribününde eski Turkcell’li, Beko’lu formalar çoğunluktadır. Hatta hatırı sayılır oranda Cola Turka’ların üzerine benzer karakterli harflerle “Yeni Rakı” yazılı formalı taraftarlara da rastlarsınız tribünde. Beşiktaş yöneticileri, bir sonraki forma reklamı anlaşmasını taraftarın isteğini de göz önüne alarak yaparlarsa sanırım o arzu ettikleri satış düzeyini yakalayabilirler. Bu “Yeni Rakı” fikri fena gelmedi bana, ne dersiniz?.. Stoperler, hoşgeldiniz! Beşiktaş, geçen sezon son haftaya ligin en az gol yiyen takımı olarak gelmiş, son hafta Kayseri’den 3 gol yediği için Fenerbahçe’den 1 gol fazla yemiş olarak kapamıştı sezonu. Ben bu durumu, Tigana’nın takıma müdafaa oynatmayı öğrettiği biçiminde yorumluyorum. Gerçi bunda Vedran Runje’nin ligin ikinci yarısındaki olağanüstü performansının da büyük payı vardı ama sonuçta kaleci de bir müdafaa oyuncusudur. Takımın en iyisinden fedakarlık yapan Beşiktaş, yabancı kontenjanını Ertuğrul Sağlam’ın da ısrarıyla müdafaanın göbeği (stoper) için kullandı. Merak ettiğim şu, bir takım müdafaanın göbeğinde oynayacak bu kadar adamı ne yapacak? Sayalım... Gökhan Zan, ibrahim Toraman, Baki Mercimek, Koray Avcı, ibrahim Kaş ve bir de adı geçen Per Kroldrup ya da bir başka stoper... Bir mevkii için fena sayılmayacak bir kalabalık. Denilebilir ki, “Fazla mal göz çıkarmaz..” Ben derim ki, çıkarır. Derseniz ki, “Biri sakatlansa ne olur?” Ben de derim ki; “Nobre ile Bobo sakatlanırsa yerlerine kim oynayacak?” Gökhan Güleç mi? İbrahim Akın mı? Yani Beşiktaş’ın transfer politikası benim aklım pek yatmadı. Diyeceğim o ki, yazının bu bölümü öteden beri hiç sevmediğim “Yok o şurda değil de burda oynamalı. Üçlü değil de beşli müdafaa olmalı. Alan daraltılmalı. Gerdan kıvırmalı, göz süzmeli” hattında oldu. Yoksa meramım kimsenin işine karışmak ve Dondurmam Gaymak’daki dondurmacı Ali’nin dediği gibi, “Hey yavrum hey! Sen bilirsin bir iki biz biliriz oniki” makamından çalmak hiç değil. Kafamın yatmadığını dile getirmekti. Ne yalan söyleyim ben bu ‘stoper’ politikasını anlayamadım. Ama vardır bir bildikleri diyelim, ligi bekleyelim...

YORUM YAZ