Saldım çayıra!

Haberin Devamı ›
Bir stoperin ön direkte, diğeri arka direkte rakibine kafa vurduruyorsa... Biri rakibinin arkasında kalıyor, diğeri önündeyken benzer zaafiyeti gösteriyorsa... Klasik/kronik/acizlik örneği duran toptan yine golü yiyorsan böylece, hem de iki kez... Benzer durumlarda daha sayısızca rakibe gol atma fırsatını inat edercesine/cömertçe vermeyi sürdürüyorsan ayrıca... Sezonun öte yandan da olsa son anlamlı buluşması öncesinde, duran top ustası/fırsatçısı Fenerbahçe karşısında düşeceğin durumu yazmak bile sana gönül verenlerin içini acıtır Aslanım! Daha araya atılan bel kıran paslarını ve sürpriz şutlarını gündeme bile getirmedim ezeli rakibinin! O nedenle ben bunları yazmamış olayım en iyisi, sevenlerin de okumamış! Yine her dev buluşma öncesinde olduğu gibi ‘derbilerin sonucu belli olmaz’ şeklindeki eşsiz ve buram buram bilgi/birikim/sağduyu/öngörü kokan(!) avuntulara sığınmak en hayırlısı galiba, ligimizin marka değerini koruma adına!
Cuma gecesindeki buluşma nedeniyle dünü bağımsız bir 90 dakika olarak değerlendirmek anlamlı kaçmaz pek... Madem öyle, savunmada duran/yan toplarda yapılan arka arkaya hatalar tamam da, hiç mi artı bir şey yoktu Galatasaray adına... Vardı tabii... Durmuş saatin günde iki kez doğruyu göstermesi misali oldu bir şeyler... Kanatlar zaman zaman iyi işledi, şut atıldı en azından, Kewell ciğerlerinin/dalağının/böbreğinin/kaslarının izin verdiği ölçüde ustalığını sergiledi. Aydın’ın direkten dönen füzesi, devamında Pino’nun gol olan sert plasesi... Ama sizler de hak verirsiniz ki, böylesine kolay goller yersen sen, orta sahada ve savunmada panik ataklar geçirirsen sürekli, kalende de koskocaman bir soru işareti varsa... Bunları konuşmaya bile değmez...