Neill değil bir üst level

Haberin Devamı ›
Lucas Neill’le birlikte Galatasaray, Haldun Üstünel-Murat Yalçındağ ikilisinin ön plana çıktığı son dönemdeki ‘çok yönlü/doğru/nokta transferlerine’ bir yenisini daha ekledi. Avustralyalı’nın özelliklerini bir kez de ben anlatmayacağım uzun uzadıya... Her şey yazıldı, çizildi... Üstelik İngiltere ligi maçlarını takip edenler pek çoğunu biliyor bu özelliklerin! Neill’in alınması, Sarı-Kırmızılılar’da ne gibi değişimlere yol açabilir, biz ona bakalım:
1- Sağ bek de oynayabilen Neill’in, ‘varolan şartlarda’ Galatasaray’da sağ stoper olarak görev yapacağı kesin gibi. Bu durum, aklı her daim hücumda olan, çıktığında ise bir gözü arkada kalan sağ bek Sabri’yi rahatlatacak ve daha agresif çıkışlar yapmasını doğuracak ki, Keita ile birlikte zaten sazı soldan alan bu kanat, rakipleri için daha öldürücü olacak.
2- Hücum futbolunun bir gereği olarak, savunmasını orta sahaya kadar çıkartmak zorunda kalan ve bu nedenle atılan araya ya da uzun toplar sonrasında kalesinde tehlike yaşayan Galatasaray, Neill’in tecrübesi/savaşçılığı/hamle zamanlaması gibi artılarıyla bunu en aza indirebilecek. Havadan gelen duran yan toplarda ise, karamboller ve çarptı/girdiler dışında önceki kadar pozisyon vermeyecektir.
3- Neill’in gelişi, beraberinde sadece Sarı-Kırmızılılar’ın değil, herkesin büyük takdirini toplayan Harry Kewell’in sözleşmesini en az 1 yıl daha uzatma müjdesini de beraberinde getiriyor. Bu yönde bir gelişme ve açıklama olmasa da, mantık bunu işaret ediyor. Neill’in transferi sadece Kewell’la 1 yıl daha devam etmeyi sağlayacak olsa bile, inanın Galatasaraylı taraftarların büyük bir çoğunluğu buna dünden razı olur!
4- Gelelim can alıcı konuya... Premier Lig’de geçirdiği onca sezonda kanıtladığı artılarını yazan bazı arkadaşlar ille de bir kılçık atacak ya, Neill’in geriden oyun kurma özelliğinin olmadığından söz ediyorlar. Allah’ını seven biri çıksın desin ki, ‘şu takımdan şu isim, bu özelliği ile takımının hücum etkinliğini sırtlıyor.’ Bu bazı arkadaşlar, geriden oyun kurmayı stoperlerin asist yapması olarak algılıyor! Stoper topla çıkmaz, çalım atmaz, bunun yanında tabii dan-dun da vurmaz! Boş pozisyonda ise kalecisinden aldığı topla bir-iki garanti/hazırlık pası yapar, bu arada orta sahada bu göreve soyundurulmuş nitelikli arkadaşlarından biri yaklaşır ve ‘ver bana’ der, olay da orada biter. Haaa, stoper duran toplarda gol arar, oyunun sıkıştığı anlarda (yerine bir arkadaşını bırakarak) bulduğu koridordan topla dalış yapar, şut atar, eyvallah! Ama söylendiği gibi geriden oyun kurmak, stoperlerin sazı eline alması anlamına gelmiyor! Abartmayalım!
Züğürtlerin derdi
Digitürk Genel Müdürü Ertan Özerdem, çuvalla para karşılığı kazanılan naklen yayın ihalesi sonrası bir noktaya dikkat çekti. Birtakım çenebaz züğütler ise, zenginin parasını hesaplamaktan bu mesajı da ıskaladı! ‘Maalesef’ demiyorum artık, çünkü bu birtakımların büyük çoğunluğu, spor programlarında bir koltuk kapmak, bir kanalın spor ombusdmanlığına soyunmak ve doğal olarak gelsin paralar demekten başka bir düşünce taşımıyor. O nedenle sporun ve mesleğin özüne zaman ayıramıyorlar! “Sert fauller yapılmasın. Oyun gereksiz yere durdurulmasın. Futbolun albenisi, heyecanı öldürülmesin. Maçlar gollü, heyecanlı, çekişmeli, eğlenceli geçşin.” ‘Aşağı yukarı’ bu sözlerin sahibi, Digitürk CEO’su sayın Özerdem... Eh, o birtakımlar artık bu sözleri üzerinde konuşulmaya değer bulurlar sanırım!
Bu çağda bu kafa
Ahmet Dedehayır demeye getiriyor ki, “Bir Galatasaraylı, bir Fenerbahçeli ile nasıl biraraya gelir. Onlar bizim düşmanımız.” Fenerbahçe’nin merkezi Kadıköy’de oturuyorum. Eşim Fenerbahçeli... Aile dostlarımın çoğunluğu da... Evim, Saracoğlu’na birkaç yüz metre uzakta ve çoğu maçı televizyonun sesini kısarak, stattan gelen tezahüratlar eşliğinde izliyorum. Galatasaray’a olan sevgim/saygım, Fenerbahçe düşmanlığından kaynaklanmıyor. Ezeli rekabetle, ezeli rezalet arasındaki farkı bu saatten sonra anlamanızı beklemiyorum sizden, ama bu çağda bu düşünce, vah, vah!