Arama

Popüler aramalar

İnsua ve Misimoviç

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

‘Geç oldu, temiz oldu’ diyebilir miyiz Misimoviç ve İnsua transferi için, tabii ki hayır! Türkiye Ligi’ni araç, Avrupa’yı amaç gören Galatasaray geleneği söylüyor/söyletiyor bunu bize, Karpaty’e elenişin ardından... Çünkü inkâr edilemeyecek bir ‘genler’ gerçeğidir Avrupa, Sarı-Kırmızılı camia adına... O nedenle, ‘yönetimsel açıdan haklı gerekçeleri olsa da’, zamanında gerçekleştirilemeyen transferlerden ötürü Adnan Başkan her fırsatta eleştirilecektir. Bundan kaçışı yok yani!

Peki kötü mü oldu bu son dakika iki takviye, ona da kocaman bir ‘hayır!’ Gerçekten takımın arıza gösteren bir yönüne dozu yüksek antibiyotik etkisi yapacaktır İnsua ve Misimoviç, en azından bundan sonrası için... Oyunu rakip alana yıkmak, her büyük takımın öncelikli hedefi olmalıdır ki, bunun için de güçlü, hızlı ve bir ayağı sürekli rakip alanda olan kanatlara ihtiyaç duyulur ilkin. Galatasaray takımında bunun adı da, Sabri ve İnsua olacaktır, iyi de olacaktır.

Ayrıca savunma ve hücum blokları arasında koordinasyonu sağlaması bir yana, sürekli dikine oynayarak rakip üzerinde müthiş baskı uygulamasını beklediğim Misimoviç faktörü, Arda’nın omuzlarındaki ‘taşıması çok zor’ tonlarca yükü biraz olsun hafifletecektir ki, Kaptan’ın verimi en kısa zamanda katlanacaktır. Baros da, artık aralara atılacak derinlemesine paslarla da, ‘sıfırdan yapılan kesmeler haricinde’, ustası olduğu bu diğer bir ‘tek vuruş’ aksiyonundan da bolca yararlanacaktır.

Sabri, İnsua, Misimoviç, Pino, Cana gibi yeni kanların ‘her anlamda hazır olarak’ katılımlarının gerçekleşmesiyle birlikte oyunu rakip alana yığmayı hedefleyecek Galatasaray’da en büyük sorun, yine savunma anlayışında ortaya çıkacaktır, yani ‘bireysel dalıp gitmelere’ dikkat! Takım savunmasının, bir başına kalabalıklaşmayla eşdeğer olmadığının altını ısrarla çizmekte yarar görüyorum o nedenle...

Aynı topa iki stoper birlikte müdahale etmeye kalkışırsan... Rakibin hızlı hücumlarında, orta sahanın ve kanat beklerinin dönüşüne izin verecek süreyi tanıyacak oyalamayı yapmadan, ucuz kahramanlık ya da acemilik örneği sunarak ‘tek hamle’ riskine girersen...

Stoperlerin rakiple boğuşurken, ellerin belinde ‘bakalım n’olacak’ diye pozisyonu orta sahadan izlersen... Takımının baskı kurduğu anlarda, savunmanın arkasında oluşacak doğal boşlukları kaleci olarak bir libero gibi dolduramazsan...

Üzerine vazife olmadığı anlarda, yerine bir arkadaşını bırakmadan ‘Allah Allah’ nidalarıyla Don Kişot’luğa soyunursan... Üç atarsın belki ama, dört yersin çoğu zaman! Bu yanlışları alışkanlık haline getirenlerin de büyük takımda oynama hakkı olmaz o zaman!