Zengin sofrası!
Haberin Devamı ›
Güiza’ya sallamak kolay, bundan sallıyoruz zaten sıkça! Hareket halinde ve kaleci ile karşı karşıya iken, ‘cillop’ gibi toplar atılıyorsa önüne, içeri bırakmalı çünkü, üst düzey bir profesyonel olarak...
Güiza için üzülmek de kolay, yaşaran gözlerine bakıp; ancak mahalle maçı değil oynadıkları ve şerefi, namusu ya da insanlığını kanıtlamak için bulunmuyor zaten orada veya burada! Bu sadece bir oyun.. Ve o, bu oyunu işe dönüştürmeyi başarabilmiş biri; bir anlamda tıpkı bizim gibi! Gereğini yerine getirmeli...
Yapacağı çok basit işleri bile yapamıyorsa ya da yanlış yapıyorsa, o zaman hakkıdır eleştiri! Ki, bu “yuuh!” olarak gelir tribünlerden, ki bu da hakkıdır amatörlerin!
Profesyonel olarak eleştiri üreten, ironi, hiciv, hatta direkt hakaret cümleleri kuran bizler ise; adamsak, adam gibi (gün gelip kapağı kendimize takabileceğimizi ve bundan da oldukça mutlu olacağımızı bile bile) yazarız gördüğümüz, duyduğumuz, bildiğimiz ve özellikle hissettiğimizce...
Tabii, önde olanı, öne çıkanı, göze çok batanı yazarken satır satır, geride kalanı da ihmal etmeyiz yeri geldiğinde. Mesela, “bekle bekle, beklemekten usandık artık” der, hakkını veririz Bilica’nın! “Öyle faul yapılmaz” deriz artık, üstelik ceza sahasında! “Öyle, sere serpe yatılmaz da” deriz, kısıtlı alanlarda oynayarak günü kurtarmayı adet haline getirdiğini düşünmeye başladığımız ve aslında çok beğendiğimiz Baroni için de! Öyle yatarsan, öyle çarpar sana top ve gol olur sonra!
Daha önceleri defalarca yazdığımız gibi, Önder’i, Bekir’i, Ali’yi ve onlardan önce gelip geçenleri de eleştiririz; ancak onları bu duruma sokan, yani bu takıma katanları ihmal etmeyiz, ince ince!
Başka söze gerek kalmaz mesela, “üç sene üst üste şampiyon olacağız” deyince!
O zaman öyle bir ekip kuracaksın. Öyle bir ekip kuracaksın ki, giren çıkan...
Aynı değerde olacak yani! Taşıyabilecek o hedefi ve o formayı. Aksi halde, ellerinle kurmuş olursun sofrayı ve yerler tıka basa! En çok da, hiç üretmeden, tüketenler yerler!
Bir bakarsın geriye, seni parmakla gösterirler, “bakın, bakın bu adam; ne ağaçlar dikti, ne sofralar kurdu, neler ekti, neler biçti” diye!










