MENÜ

Zeki, Çevik ve Ahlaklı

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Hem dışarıda hem içeride yan yana, kol kola, iki ebedi dost taraftar ve son dakikaya kadar Fair Play ruhuna aykırı düşmeden, kupa için elinden geleni ardına koymayan sporcular... Kazanan, tabii ki öncelikle Beşiktaşlılar, sonra da şu kaos ortamında beklenmedik güzelliklere sahne olan Türk futbolu oldu... Finalin hoş karşılanmayanları; sahadaki tek sakil oyuncu Okan Buruk, Tuncay’la birlikte akşamın en formsuz isim olan Bülent Demirlek ve kupayı Beşiktaş Kulübü’nün değil de babasının malı sanarak, federasyon başkanının babasına ithaf eden Yıldırım Demirören oldu. Fenerbahçeli futbolcuların ikincilik madalyası için törene çıkmayıp, kazanan rakiplerinin ellerini sıkma nezaketini göstermemesi ise, apayrı bir konuydu... Büyüklükleriyle gurur duyanların unutmaması gereken, kimilerinin tek başına, kimilerinin ancak ittifakla büyük olabileceği gerçeğidir. Fenerbahçeliler, başkanlarından taraftarlarına kadar, birinci büyüklükle özdeştiriyorlarsa kendilerini, her ne koşulda olursa olsun kazanan tarafın elini sıkmak mecburiyetindedir... Eğer kazanmak için sadece spor meydanlarında ter dökmek yetmiyorsa ve Fenerbahçe’yi yönetenler bu gerçeği bile bile kazanmayı tek hedef olarak gösteriyorsa milyonlarca Fenerbahçe aşığına; her alanda, her rakiple ve her ittifakla gereğince mücadele edip, kulüplerinin hakkını korumak onların öncelikli görevidir. Yok, eğer güçleri bunlara yetmiyorsa, “Biz spor alanlarında başarılı olacak kadrolar kurup, onları uzman ekiplere teslim ederek ve altyapıya, tesisleşmeye önem vererek elimizden geleni yapıyoruz. Ancak, iş bununla bitmiyor, bu nedenle sizlere kazanma sözü veremiyoruz” diyerek, Sarı-Lacivert’e gönül veren milyonlara yol göstermelidir... Bu yol; temiz, dürüst ve onurlu bir yoldur, her gerçek sporsever ve Fenerbahçeli için. “Horoz dövüştürse 40 bin kişi gelir” denilen Fenerbahçe aşkına, “Acıların takımı” denildiği günlerde bile statları dolduranlar, hedefsiz ancak tertemiz kadroları için de her branşta tribünlerdeki yerlerini ve Fenerium ürünlerini alırlar yine. Zaten, Sarı-Lacivert bayrak asmak, t-şort giymek, şapka takmak için, şampiyonluk, kupa gibi somut bir neden de gerekmez bu ülkede... Hiç olmazsa, sinir katsayıları yükselmez, edepleri bozulmaz boşuna heveslerle. “Maksat spor olsun” der, derecesine bakmadan, Sarı-Lacivert formayla mücadele eden her kategorideki tüm takımlarını desteklerler... Kimbilir belki bu şekilde, kazanmak için her yolu mübah sayan ittifakçılar, arsızlar, densizler, düzenin yarattığı tüm şerefsizler yola gelirler... Sonuçta, Türk Milleti’nin tek önderi Mustafa Kemal Atatürk, “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” dememiş miydi? Bir profesyonel geçenlerde kullandı diye, bu kutsal cümle değer mi yitirdi!..

YORUM YAZ