İlk yarı iyiydi

Haberin Devamı ›
Tamam, rakibin özellikle orta alandaki teslimiyeti de önemli. Ancak, bu teslimiyetin ilk nedeni, Fenerbahçeliler’in o bölgeyi çok çabuk ve birkaç istisna dışında hatasız geçmesi. Santim farklarıyla rakibe gönderilen paslar olmasa, ilk yarı kesinlikle çok daha farklı bir sonuçla biterdi. Sanki takımının ve sahanın en iyileri, Topal ve Gökhan gibi. Alves’in kusursuza yakın savunması, Kuyt’ın bitmek bilmeyen enerjisi de ayrıca önemli. Meireles ve Baroni bile sırıtmıyor, tıpkı geçen hafta olduğu gibi göze batmıyor Webo’nun ilk yarıdaki etkisizliği. Bir süredir formaya hasret kalmış olmasından kaynaklanıyor olsa gerek, Sow’un gereksiz bencilliği!
Elazığspor aradaki farkı kapatabilmek için, ikinci yarıya kabak çiçeği gibi açılarak başladı. Bu Sarı-Lacivertliler’in birçok pozisyon bulması anlamına gelecek, abartılı bir tavırdı. Gerçekten de öyle oldu.
Ev sahibi ikinci yarının başından itibaren pozisyona çevirebildiği ya da çeviremeden harcadığı birçok fırsat buldu. Rakibin bu tavrının getirdiği şaşkınlıktan ya da maçın ilk yarıda kazanılmış olduğunu düşünmelerinden olsa gerek, konsantrasyon eksikliği fırsatların harcanmasında başrol oynuyordu. İlk yarıdaki etkili, seyir zevki veren oyun yerine savruk ve başı bozuk bir oyun oynanıyordu ikincisinde. Hemen herkesin basit top kayıpları ile oynadığı, disiplinin azaldığı, bir o kalede, bir bu kalede oynanan mahalle maçı kıvamı egemendi artık sahada.
Bir kısım Fenerbahçeli taraftarın 35 gün sonra kongreye gidecek bir yönetim aleyhine “istifa” diye tezahürat yapması ise oldukça ilginçti. Bu tezahüratı yapanlar herhalde fazlasıyla gençti!