MENÜ

İster inan, ister inanma!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Öyküyü bu kadar okunur kılan elbette kaybedilen bir şampiyonluğun ardında yatan inanılması güç olaydı. İnanılması güçtü, ama yazıldığında gördüm ki, herkes inanmak istedi. Bu isimsiz öyküyü en çok Fenerbahçeliler ve Beşiktaşlılar’ın sahiplenmesi ise gerçekten enteresandı. Taraftar siteleri bu hikayeye atfedilen senaryolarla doldu taştı. Beşiktaşlılar, geçen yıl akıl almaz şekilde kaybettikleri o şampiyonluğu, bu akıl almaz senaryoyla mantıklı hale getirirken, Fenerbahçeliler akıl almaz şekilde kazandıkları şampiyonluğun altından bu akıl almaz senaryonun çıkabileceğinin paniğiyle bizi suçladılar. Aslında hazin bir tablo. Çünkü gerçekte şike yapılan, teşvik verilen, maç alınıp maç satılan bir ülkede yaşadığımız ve aşağı yukarı bu konuda herkesin bir fikrinin olduğu için bu tip hikayeler inandırıcı geliyor. Ama ortada dönenler canı yananlar dışında kimseyi pek de ilgilendirmiyor. Teşvik primi neredeyse yasalara uygun. Üç büyükler denilen kitle takımlarımız, federasyonlarda gerektiği anlarda istedikleri gibi at oynatabiliyorlar. Siyasi iktidarlar futbolumuzun santra noktasında yer alırken, “devletin bittiği yerde biz başlarız” diyenler de sahada bulabildikleri her yerde cirit atıyorlar. Ve bu fısıltı gazetesiyle o kadar çok haber pompalanıyor ki ortaya, artık kim neye ne kadar inanacağını bilemiyor. Gerçekten pisliği bilen herkes susunca bilmeyenler konuşuyor ve boğulup gidiyoruz. İki sene önce gariban Gençlerbirliği’nin elinden şampiyonluğu çalınırken tamsiper olup zafer şarkıları söyleyenler, bir hikayeye dayanarak mazlum edebiyatı yapmamalı halbuki. Bursalı, kendi futbolcusu Elazığ’da 60 metre top sürüp neredeyse şehri çalımlayarak gol atıp kümede kalmasına ses çıkarmıyor, canı yanan Altaylı’nın isyanına kulağını tıkıyorsa, bir sene sonra hangi sistemde mücadele ettiğini de unutmadan aşağı inmeyi bilmeli. İstanbulspor maçında Vahap Beyaz’ın 60 metreden çaldığı penaltıyla şampiyonluklar zincirine başlayan Galatasaraylı, rakibinin yüzüncü yılında, “Bu şampiyonluğu benden hakemler aldı” dememeli. Ya da 4 yıl boyunca hakem edebiyatının arkasına sığınan bir Fenerbahçeli, aynı şey rakibinin başına gelirken kıs kıs gülmemeli. Akçaabat bu sene düşecek olursa, geçen sene Rize’yi hatırlayarak düşmeli. Türkiye, rakibin soyunma odasına maça çıkmadan gaz basanları, koridorlarda deplasmana gelmiş rakiplerini tekme tokat dövenleri unutmamalı. Aslına bakılırsa kimin kimden daha çok pisliğe battığını ayırtetmek oldukça güç ve anlaşılan o ki, batmayan neredeyse yok. Bu akılalmaz hikaye bile insanlarımıza bu denli mantıklı geliyorsa, futbolun yetkili ve etkili insanlarının ayrıntılarla boğulmadan geçmişi iyi irdeleyip bizleri bu kaostan çıkartması gerekir. Aksi takdirde hikaye yazan da çok olur inanan da... Gerçeği haftaya Hikaye işi iyi tuttu. Açıklama biraz uzun sürdüğü için yenisini haftaya bırakıyorum. Hem de bu sefer gerçeğin ta kendisi. Kutlu olsun Çok güzel bir duygu olmalı.. İki yıl evvel Serdar Bilgili’nin yaşadığı gururu, şimdi Özhan Canaydın yaşıyor. 100’üncü yılda, gönül verdiği renklere başkanlık yapmak onuru. Bir asır süren yürüyüşün simge senesinde bayrağı taşıma şerefine ulaşan Sayın Canaydın’ı ve tüm Galatasaraylılar’ı kutluyorum. Nice yüzyıllara...

YORUM YAZ