Arama

Popüler aramalar

Teknik direktörler kulüp sözcüsü müdür?

Haberin Devamı

Türk futbolunun temelinden ya da oluşturulmakta zorlanılan kültüründen midir, çoğu zaman doğruyu bulmakta zorlanıyoruz. Hatta görevler bile birbirine karışmış durumdadır. Teknik direktörler kulüp yöneticisi gibi davranırken kulup yöneticileri de, bazen soyunma odalarına inip taktik verecek kadar kendilerini yetkin görmektedirler.

Soyunma odasından teknik adam kovan çok başkan gördüğümüz gibi, soyunma odasından başkan atan teknik adamlara da tanık olmuşuzdur. Bu durumun neden böyle olduğuna biraz kafa yorduğumuzda, henüz tam profesyonel bir anlayışın yerleşik hale gelmemesine kadar varabiliyoruz.

Ortalıkta büyük paralar dönüyor, yüzlerce delegelerle genel kurullar yapılıp yöneticiler seçiliyor ama iş yönetmeye gelindiğinde futbolcu da, teknik adam da yönetici de amatör. Öyle olmasa, hadi futbol federasyonunu geçtim, kulüp yöneticileri, teknik adamların basın sözcüsü gibi konuşmalarına engel olurlar. Ama olmuyorlar çünkü taraftarın önüne kulübüyle özdeşleşmiş teknik adamları atıyorlar, bu da işlerine geliyor.

Aykut Kocaman'dan başlayalım. Onu çocukluğundan beri tanırım. Futbol oynarken ve teknik adamlığa başladığı günden bu yana kendine özgü, Türkiye'de pek görülmeyen bir duruş sergiledi. Herkesin de saygısını kazandı. Ancak Konya'da başladığı hakemler aleyhine konuşmasını Fenerbahçe'de de sürdürüyor. Hatta bu sezon işi çok ileriye götürerek "algı operasyonu" söylemine kadar vardırdı. Böyle bir şey olsa bile bunu dile getirecek de, çözecek de Aykut Kocaman değildir. Bu durumda Aykut Hoca'nın haklı olarak oluşturduğu saygınlığı törpülenmeye başladı.

Şenol Güneş bazen bir öğretmen edasıyla konuşuyor bazen ise beklenmedik saldırganlık biçimi ortaya koyuyor. Rakipleri hakkında imalı konuşmalar yapabiliyor. Ümit Özat da ona çok ağır bir şekilde yanıt veriyor. "Şenol Güneş, İstanbul'un havası kirlidir diyordu, o kirliliğe çok kolay uyum sağladı" anlamına gelen çok ağır sözler söylüyor. Normal koşullarda kavgada söylenmeyecek denli ağır sözler bunlar. Geçen yıl Rizespor son maçta küme düşünce konuşan Hikmet Karaman, Trabzonspor'u kastederek "Bu şehir bunu unutmaz" dedi. Sözleri uçtu gitti! İki şehir insanları arasına nifak tohumu ekmek daha nasıl olabilir ki...

Bu sözleri yüzünden en azından bu sezon Hikmet Karaman'a iş vermezler diye düşünüyordum ama bizim her şeyi çok kolay unuttuğumuzu da ben unutmuşum. Teknik adamlar söz konusuyken aykırı hatta kırıcı davrananların başında Fatih Terim gelirdi ama o sanki hidayete ermiş. Maçlardan sonra futbol ve saha içini konuşan tek Fatih Hoca. En azından şimdilik böyle. Peki hocaların görevi bu değil midir? Saha içinde takımının neleri yapıp neleri yapamadığını sorgulamak. Hakemi eleştirecek olan insan teknik direktör olamaz. Bu işi kulübün seçimle gelen yöneticileri yapar.

Bazı teknik direktörlerimiz futbol oynadıkları kulübün bir mensubu gibi davranıyor. Bir kulüpte ücret karşılığında çalışan bir teknik direktörün buna hakkı yoktur! Teknik direktörlerin kafasının saha sınırları içinde kalmasından yana değilim. Ancak dışarıdaki çalışmaları da, öncelikli olarak saha içerisindeki oyunu geliştirmek üzere programlamalıdırlar. Rakiplere ve rakip takımlarda çalışanlara saygı sporun temel kurallarından biridir. Bu kuralı yerle bir ederseniz, hiçbir şeyi yerli yerine oturtamazsınız. Hazır, uzun yıllardır belki de ilk defa şampiyonluğa oynayan beş takımın da başında yerli hocalar var. Birbirinizi ne kadar büyütürseniz, sezon sonunda kazandığınız başarı da o denli büyük olur...