O eski halinden eser yok şimdi!
Haberin Devamı ›
Bu utangaç tavır, sevimliliğini bir kat daha artırırdı. Futbola 16 yaşında başlamış, 20’sinde İkinci Lig ekibi Sakaryaspor’dan, Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birine transfer olmuştu. Televizyonlardaki bu görüntüsü, onun ruh halini çok iyi yansıtıyordu. Kısa sürede büyük bir adım atmıştı ama yine de daha yolun başındaydı. Yapacak çok işi vardı. Sahada da bunun bilinci içinde davranıyordu. Gençti, hırslıydı, çalışkandı. Tüm enerjisini sahaya yansıtıyor, çoğu futbolcunun ayak uzatmaya korktuğu pozisyonlara kafa sokuyordu. İlk senesinde takım iyi değildi ama o bir yıldız adayı olarak parlamaya başlamış ve sezonu 9 golle tamamlamıştı. İkinci yılında ise coşmuş ve 19 gole imza koymuştu. Bu performansıyla da takımının şampiyonluğunda önemli bir paya sahip olmuştu. Bu sıralarda menaceri, bazı İtalyan ve İngiliz kulüplerinin kendisini alabilmek için uğraş verdiğini söylüyordu gazetecilere. (Nedense bu söylentiler, sözleşme yenilemesinden sonra sona ermişti.)Artık ondan, “yıldız adayı” değil, “yıldız” olarak bahsediliyordu. Ancak titrindeki bu yükselişe karşın, performansı aşağı düşmeye başlamıştı. 2004/05’te attığı gol sayısı 7’ydi. Yani, Fenerbahçe’nin çok kötü bir dönem geçirdiği ilk sezonundan iki eksik.Sahadaki tavırları da değişmeye başlamıştı. Artık takımı için değil, sadece kendisine oynuyordu sanki. Gol konusunda büyük bir çaba gösteriyordu ama görüntü, golleri takımı değil, kendisi için atmak istediğinin ipuçlarını veriyordu. Çünkü güzel hareketler sonrası ceza alanına girdiğinde bomboş durumda arkadaşı olmasına karşın, pas vermeyi değil, kaleye vurmayı tercih ediyordu. Kendisini ispat etmek için, topla 2-3 kişi arasına giriyor, buradan başarıyla çıkıp, taraftarın alkışını almayı hedefliyordu. Tabii ki, çoğu zaman başarısız oluyordu. En önemlisi ise bu şekilde kaptırdığı toplar, Fenerbahçe kalesinde ya pozisyona dönüşüyor, ya da gol oluyordu. Gol konusunda öylesine bencilleşmişti ki, ağları havalandırdıktan sonra reklam tabelalarını tekmeliyor, aşırı sevinç gösterileri sonrasında kendi kendini sakatlıyordu.O eski görüntüsünü terketmişti. Ancak vazgeçemediği birşeyi vardı: Kolyeleri. Ters bir harekette rakip oyuncunun gözünü sakatlayıp, futbol hayatını bitirebileceğini düşünemiyordu bile. Bu konuda öyle kararlıydı ki, daha 10 gün önce, 4. hakemin kendisini uyarmasıyla 2 kolye ve muskasını çıkarıp, oyuna girdiği konusundaki eleştirileri bile dikkate almamış, Şampiyonlar Ligi’ndeki Schalke maçına yine kolyesi boynunda çıkmıştı. (Bu şekilde havalı oluyordu herhalde.) Ve sarı kartı yemişti. Bunun sonucunu düşünmemişti anlaşılan; Milan maçında bir kart daha görürse, belki takımı için hayati önem taşıyacak PSV karşılaşmasında cezalı olacağı gibi.O, Türk futbolunun geleceğiydi. Ve yaşı henüz 23’tü. Yani önünde uzun yıllar vardı. Sadece birinin ona bazı şeyleri hatırlatması, kulağını çekmesi gerekiyordu. Çünkü sadece kendisine yazık etmeyecekti böyle giderse, Türk futbolu da geleceğini kaybedecekti.Dilerim, en kısa sürede onu tekrar yanakları al al görürüz televizyon ekranlarında. Çünkü bu, gerçek hali ve ona çok yakışıyor!