Ülke normalleri

Haberin Devamı ›
Yıllar önce Bask ülkesinin İspanya tarafında, bir ayaküstü tapas barında, bir Bask arkadaşımla yemek yiyorduk.
Barın üstü envahi çeşit mezeyle doluydu. Deniz ürünleri, patates kökenli bir dolu meze, şarküteri vs. Elli kadar çeşit. Tıka basa dolu dükkanda, herkes barın üzerindeki kürdanlara saplanmış bu mezelerden alıyor, yiyor ve kürdanları tabağına koyuyordu.
Gidecekleri zaman barmene bir el işareti yapıyorlar, barmen hiçbir kayda bakmadan hesabı söylüyor, para ödeniyor ve müşteri çıkıyordu kapıdan.
Barmenin hafıza ve zekasına hayran olmuştum. Onlarca kişinin ne yediğini hatırlıyordu, hem de kendisi servis yapmamasına rağmen.
Sonra başka bir barda yine sistemin aynı şekilde işlediğini gördüm. Daha çok şaşırdım. Sonra bir başka yerde daha. Şaşkınlığım iyice arttı.
Ülkenin tüm barmenleri Harvard mezunu olamazdı herhalde...
Bunun nasıl olduğunu sordum. İşin sırrını anlattılar.
Barmenler tabaklardaki kürdanları sayıyordu. Beş kürdan varsa 2 eurodan 10 euro, misal.
Anlamayıp bir daha anlattırdım arkadaşıma. Barmen de neyi anlamadığıma merakla bakıyordu.
“Ya?” dedim. “Kürdanları yere atarsa müşteri?”
Barmenin ve arkadaşımın şaşkınlığı benimkinden daha büyüktü.
Sordular: “Neden atsın ki!”
Daha önce de yazdığım bu hikaye aklıma geldi geçen hafta.
Bir Hollandalı gazeteci olan Bram Vermeulen’le bu konuyu konuşurken...
Durumu anlamaya çalışıyordu.
Kim neyle suçlanıyor vs?
Gizlilik olduğunu, kesin bir şey bilmediğimizi söylüyor ve bilebildiğimiz kadarıyla olup bitenleri, suçlamaları anlatmaya çalışıyordum.
Daha çok teşvik suçlaması olduğunu, şikenin nispeten az olduğunu bildiğimizi vs.
Teşvikin nasıl yapıldığını anlayamadı bir türlü. Bir daha anlattım. Olmadı.
“Anlayamıyorum” dedi. “Rakibin rakibine para verince daha hızlı mı koşacaklar? Anlayamıyorum.”
Hollanda ve İspanya’da hırsızlık, doping, şike vs.. Hiç olmadı mı peki? Çoook...
Dünya yüzündeki tüm günahları biz keşfetmiş değiliz.
İnsanın olduğu her yerde, orada da, burada da suç var.
Bizde farklı ve vahim olan ise bu durumun normalleşmiş olması... En azından bugüne kadar. Her ülkenin sorgulamayı aklından bile geçirmeyeceği ‘normalleri’ var. İspanya’nın barı öyle, Hollanda’nın gazetecisi.
Bizde farklı olan başkasının algılamasının zor olduğu bir futbol normalimizin oluşu...
Şöyle anlatayım: Yine aynı sohbette ilginç bir saptamada bulundu Vermeulen. “Siz Türk gazeteciler” dedi, “biraz Tour de France’ı takip eden bisiklet uzmanı gazetecilere benziyorsunuz sanırım. Herkes olup biten hakkında derin kuşkulara sahip ama hiçbir şey yapılmıyor.”
Düşündüm, yanılıyordu: “Hayır”, dedim. “Sadece gazeteciler değil tüm Türkiye, hepimiz aynı durumdayız...”
Futbolla ucundan kenarından ilgilenen herkes, onyıllardır binbir türlü şike ve teşvik hikayesiyle yaşadılar bu oyunu. Tüm hakemler satılmıştı misal, neredeyse hepsi...
Yani oyunun doğasında bunun olduğunu kabul ettik neredeyse. Öyle ki bu durum normalleşmeyi de geçti.
Oyunun ayrılmaz bir parçası oldu sanki.
Kimi dedikodusunu kabul etti. Kimi gerçekten varlığını...
Normal oldu.
Bu değişmeli önce...
Bugün tüm kalbimle söylüyorum. Umarım bu dava sonunda, çok geçmeden, herkes aklanır.
Ve daha da önemlisi artık bu durum normal olmaktan çıkar...
Dedikodusu da gerçeği de...
Tek devre oynansın
3 haftadır söylediğim gibi. Bu şartlarda futbol oynatmak mantıklı değil. Kulüpler ekonomik kayıp yaşamak istemiyorlar diye, insanları karşı karşıya getirmek doğru değildir.
Burada doğru tavır Beşiktaş’ın tavrıdır. Aklanana kadar kupayı istemiyorum. Bu tavrı geliştirmek gerekir. Herkes aklanana ya da futbol temizlenene kadar futbol istemiyorum.
Lig, daha doğrusu futbol durmalı. Devam ederseniz fikstürü geçen yılki gibi yapabilir misiniz misal. İkinci hafta Trabzonspor Fenerbahçe... Mümkün mü?
Ne olacak peki? Fikstürü ayarlayacaksınız vs. Alın size bir manipülasyon daha.
Bu yükü futbolcunun, gazetecinin, seyircinin, emniyetin üzerine yıkmayın.
En kötü ihtimalle Ocak’ta başlar, tek devre oynatırsınız ligi. Bu senelik de böyle olur.
Toplum zaten zor günler geçiriyor. Bir de bu gerginliğe gerek yok...
Herkes anlatsın
Bu soruşturmada mağdur olduklarını söyleyen kulüpler, özellikle de Fenerbahçe taraftarları şunu söylüyor:
Yapılmış olsa bile, sadece bizimkiler mi yaptı? Eskiye de bakılsın.
Savcı duruma böyle bakamaz kuşkusuz. Sistem böyle işlemez.
Ama bu konuda yeni bir yöntem bulunabilir.
“Bir defaya mahsus olmak üzere kim ne biliyorsa anlatsın.”
Adli ceza yok. İdari ceza baki. Yani gerçek şampiyonlar, gerçek düşenler ortaya çıksın. Kupalar müze değiştirsin gerekiyorsa. Ama uluslararası olanlar da. Varsa milli takımlarda olanlar da...
Ne olduysa! Yıllardır kim hangi spor suçuna karıştıysa. Vicdanı sızlayan birileri mutlaka vardır değil mi?.. Yoksa fazla mı romantiğim?
Oyuna gelmeyin
Kimse sizin temiz taraftarlığınızı, gönülden ve cüzdandan sonuna kadar verdiklerinizi sorgulayamaz. Hiçbirimiz sizin temizliğinizi sorgulayamayız.
Çünkü:
Bu ülkede dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacağınız şekilde aynı evden 4 büyüğün formasıyla çıkılır.
Yıllardır zaman zaman bu durumla dalga geçtik ama sanırım bu bizim en büyük zenginliğimiz aynı zamanda.
Bir evden 4 büyüğün taraftarı çıkar bu ülkede.
Ve hiç kimse onların takımlarına, kulüplerine olan sevgisini sorgulayamaz.
“Şampiyonluk bizim olmalı” diyen Trabzonsporlu’yla, Bağdat’ta yürüyen Fenerbahçeli aynı takımda aslında.
Çarşı’nın manifestosunda söylendiği gibi.
Kim ne yapmış olursa olsun sizi kirletemez.
Tabii siz istemedikçe.
Oyuna gelmeyin.
Kardeşinize sarılın...
6