Oyun hakimiyeti zaafı
Haberin Devamı ›
Kiev maçı zordu.
O maçtan sonra değil, sadece o son karambol pozisyondan sonra bile 1 ay kadar üst düzey bir mücadeleye çıkmamak lazım.
Kabul edersiziniz ki fiziken değilse de ruhen biraz rahatlamak gerek. Ben seyrettikçe yıpranıyorum... Kim bilir bizzat yaşayanı ne yormuştur...
Beşiktaş’ın dün ‘top’u fazlasıyla rakibe bırakışını Dinamo maçında oynadığı oyuna bağlamak mümkün. Gerçek anlamda yorucu bir maçtı. Ama ‘oyun’u bu kadar rakibe bırakmanın açıklaması yok.
İnönü’de gerçek anlamda tam performans gösterdikten sonra biraz daha kontrollü, kontra kovalayan bir oyun tercihi mantıklı.
Beşiktaş oyunun ruhu açısından olmasa da ilk yarıda skor olarak bunun sonucunu da aldı.
Detay ise tabii çok başka bir şey anlatıyor...
Böyle bir strateji tercihinde yapılması gereken rakibi kaleye organize akınlarla yaklaştırmamak.
Yani aslında işin özü şu: Ya topu mümkün olduğunca sürekli ayağında tutarak oyuna hakim olacaksın. Ya da alanı sürekli kontrol altında tutarak topu kalene yaklaştırmayacaksın. Beşiktaş önce bunu yapamadı. Bireysel beceriyle oyunu 2-0’a getirmeyi başardı ama oyuna, topa ya da alanlara hakim olamadı...
2-0 aslında Beşiktaş’ın temel problemlerini ortaya döktü. Kiev’le olağanüstü seviyede boğuştular. Kesin olarak söyleyebilirim ki Avrupa Ligi Finali’ni dahi böyle bir adanmışlıkla kazanabilirler. Çünkü böyle bir maçın mantığı, ruhu budur. Ancak ‘Beşiktaş’ ismiyle kendini ispat sınavına çıkmış
bir Anadolu takımıyla oynuyorsanız yapmanız gereken, özellikle de
2-0 sonrasında topa hakim olmak ve oyunu soğutmaktır. Ki Beşiktaş bunu hiç yapamadı.
Bunu yorulmaya vs. bağlamak mümkündür. Ama 2-0’dan sonra
4-2 kaybediyorsanız başka bir açıklama gereklidir.










