Kabus ve rüya
Haberin Devamı ›
Böyle serbest vuruş kullanabilen bir santrforun şampiyonluk yarışında takımına bu kadar az katkı yapabilmesini anlamak güç. Semih’in vuruşu birinci sınıf. Mesafe/vuruş şiddeti/verdiği eğim gibi parametrelere bakıldığında mükemmel. Bülent Hoca, barajın zıplmamasına kızıyor. Ancak haksızlık yapıyor. Çünkü zıplamalarına rağmen top geçiyor oradan. Fenerbahçeliler Semih’i kutlamalı mı, yoksa ona kızmalılar mı? İşte bunu düşünmek lazım.
Kocaman’ın kupa yarı finaline idealinden 8 oyuncu farklı bir kadroyla çıkışı, Arsene Wengervari bir hareket. Her ne kadar ligde zincirleme final oynasan da, 30 yıla yakın zamandır kazanamadığın bir kupaya bu kadar yakınken böyle bir karar vermek gerçekten cüretli tavır.
Aynı şekilde Bülent Korkmaz’ın böyle bir rakibe karşı bu kadar savunmaya dönük bir oyunla çıkışı da öyle. Hoca özellikle ikinci yarıda istediği kontralardan 2’sini bulmuş olsa da Fenerbahçe’nin, hem de neredeyse 2’inci takımını bu kadar kendi sahasına buyur etmesi sonu oldu. Korkmaz, Galatasaray maçı sonrası rüzgarı arkasına alan Fenerbahçe’ye topu bu kadar bırakmasının bedelini ödedi.
Korkmaz’ın baskın stratejisi ligde diğer tüm takımlar için, özellikle de ligin büyükleri için ideal olsa da bu durum Fenerbahçe için farklı.
Fenerbahçe dikine oynamayı iyi becermiyor olabilir. Ama onu ligde ve kupada buraya getiren, rakip alan yerleştiğinde enine oynayabilme yeteneği. İki taç çizgisi arasında geniş alanda bu kadar iyi oynayan bir takıma karşı böyle bir savunma stratejisi sonuç getirmez. Getirmedi de. Tabii burada gerçek bir yarış içinde olan bir takımla uzatmaları oynayan bir takımın karşılaşmasından doğan ruh halini de hesaba katmak lazım.
Ancak ne olursa olsun Kocaman ve ekibi her türlü takdiri hak ediyor. Bu kabus gibi yılda rüya gibi bir sonun peşini bırakmadıkları için...










