Arama

Popüler aramalar

Brezilya'ya gideriz!

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Türkiye Ligi’nin geçen yılki şampiyonu ve bu seneki lideri Galatasaray 1.5 yılda 4-3-3, 4-4-2, 4-2-3-1 ve nihayet 4-1-3-2’yi denedi. (Fatih Terim ısrarla dizilişin 4-3-1-2 olmadığını söylüyor)

Temel rakibi Fenerbahçe de bir yıl daha uzun bir sürede benzer yollardan geçti. Aykut Kocaman 4-3-3, 4-4-1-1, 4-4-2 ve nihayet 4-2-3-1’i denedi. Şimdi yeniden bir 4-3-3 varyasyonu deniyor. Bunun temel sebebi, memlekette herkesin peşinden koştuğu, altyapılardan itibaren oyuncuların bir parçası olarak yetiştiği bir diziliş, sistem ve stratejini olmayışı.

Türkiye’nin bir spor, bir futbol ekolü yok. Bu bir eksiklik ve uzun vadede çözülmesi gereken büyük bir sorun.
Ancak bu bir avantaj da...

Bu yoksunluk dünyada belki hiçbir yerde olmayan bir özelliğin gelişmesine yol açıyor: Sonsuz esneklik.
Ellerinde kullanacakları alışılmış şablonların olmayışı üst yapıda çalışan teknik direktörleri başka türlü bir evrimleşmeye itiyor...

Türkiye’de başarılı olmuş, uluslararası sahnede var olabilmiş tüm çalıştırıcıların ortak özelliği bu. Her türlü ortam ve kadroyla çalışabilme... Bunun için yöntem bulabilme. Ve oyuncularının da buna belli oranda uyum sağlayabilmesi.

Yani durum aslında şu: Abdullah Avcı bugün karar versin yarın sahaya takımını 3-5-2 dizilişinde çıkarabilir ve oyun seviyesi de düşmez.

Bu bir şanstır. Krizden doğan bir şans...

Avcı’nın bugüne kadar maalesef pek kullanamadığı bir şans...

Türkiye olmayan sistemiyle değil, kısa vadede güçlü yanını ortaya çıkaracak bir tasarımla başarı sağlayabilir.

Bu tasarımın kaynağı Avcı’nın baştan bu yana oyununu üstüne inşa etmeye çalıştığı hücum kanatları değil. Bu tasarımın kaynağı 1996’dan bu yana olduğu gibi orta sahanın ortası üzerinde yükselmeli. Selçuk, Emre, Topal, Hamit, Nuri vs. merkezli olmalı.

Abdullah Avcı yukarıda ismi geçen ve dahası da var olan bu oyuncu grubunun maksimum sayıda olduğu bir dizayn kurmalı. O bölgeye iki oyuncu koyup gerisine kadroyu kapatmayı seçmemeli. Aynı yolu Hiddink de izlemişti. Ve istediğini yapamadı. Eğer bunu yapabilirse skor bulacak yol da bulunur. Sadece Arda ve Burak’la dahi bunu yapabilir... Türkiye’nin üst yapı futboluna Almanya ya da Hollanda’ya baktığınız gibi bakamazsınız. Türkiye’de futbol, pozisyonlarının en iyilerinin oynayacağı bir oyun değildir.

Türkiye’de futbol en iyilerin sahada olması gereken bir oyundur. Yani en iyileri, en uygun diziliş sistem ve stratejiyle sahaya sürme işidir. Dolayısıyla Türk Milli Takımı Teknik Direktörlüğü herhangi bir teknik direktörlük işinin ötesinde zorluk içerir. Ve önemi, diğer koçluk işlerinden çok daha büyüktür.
Türkiye’de teknik direktörün oyuna katkısı yüzde 100’dür. İyi bir plan olmadan iş yürümez. Bu Hollanda’da böyle değildir. 4-3-3’e en iyileri kamuoyu oylamasıyla dahi seçip sahaya sürseniz iş yürür. Çünkü temel plan 6 yaşından bu yana zihinlere işlemiştir. Oyuncuların, seyircilerin, herkesin.

Türkiye dizayn ister.

Ve Avcı bu işi yapabilir.

Yapabilirse de kolaylıkla Brezilya’ya gidebilir.

Yeter ki biraz esnesin...

Anahtar iştah ve iç düşman

Türk Milli Takımı’nın her zaman aynı iki unsura ihtiyacı oldu. İçimizdeki İrlandalılar’a karşı tek yürek olmak ve bunun sonucu olarak iştah.

Avcı, planını orta sahadaki kalabalık kaos oyununa dayandırmak zorunda. 2000’den bu yana bizim hedefe gidebildiğimiz başka bir planımız olmadı. Denizli, Güneş ve Terim bu yolla başarılı oldular. İç düşmana karşı kendini ispat motivasyonuyla ortaya çıkan iştahla...

Bu bir sistem değildir. Ama bu topraklarda işleyen bir yöntemdir... Dolayısıyla soru da şudur: “Çıkın benim için, kendiniz için oynayın ve şu konuşanları susturun!” dediğinde aşka gelecek bir ekibi var mı? Varsa kolay...

Genç fetişizmini unut

Hepimizde hayatın her dalında olan bir fikirdir bu: Gençler gelsin. Ülkenin yarısı 25 yaşının altındaysa bundan daha normal bir şey yok kuşkusuz. Ancak unutulan bizde sporun 23 yaşından sonra öğrenildiği. O yaşa kadar doğru eğitilmeyen gençler üst düzeye çıktığında, eğer o da şansları varsa temel eğitimini yeniden alır. Dolayısıyla eğer olağanüstü bir yetenekle karşı karşıya değilseniz 22 yaşındaki bir oyuncuyla 24 yaşındaki oyuncu arasındaki yaş farkı eğitim açısından 10 yaşı geçer. Bu yüzden Türkiye’de alttan gelen iyi oyuncunun üstteki oyuncuyu dışarıda bırakabilmesi az bulunur bir durumdur. Bu tabloda “gençler oynasın” da bir iyi bir niyet mesajından başka bir şey değildir... Maalesef...

2