MENÜ

Bir Aykut Kocaman analizi

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Bu meslek başka hiçbir işe benzemez. Bu meslek Aykut Kocaman isen 70 küsür milyonu, Mourinho’ysan 1 milyarı aşkın kişiyi idare edebilme, etkileme işidir. Tüm karşılıklı iletişimleriyle. Her şeyin merkezinde ve kumandasında sen varsındır. Seyirci yönetim etkileşiminde de, oyuncuların arasındaki etkileşimde de, her ilişki teknik direktörden geçer.

Dolayısıyla toplum mühendisliği başarısı gerektirir. Aykut Kocaman’ın şu anda kendisine sorması gereken soru da budur işte: Fenerbahçeliler’in ve rakiplerinin algısını yönetebiliyor mu?

Bir teknik direktör maç sonunda “5. dakikadaki golü yedikten sonra dağıldık” diyemez. Derse hakimiyet zaafını itiraf etmiş olur. Alex konusunda soru sorulduğunda ‘Valla anlayamıyorum’ diye başlayamaz cümleye. Başlarsa bir adım sonrasını göremediğini itiraf etmiş olur. Laf olsun diye değil gerçekten heykeli dikilecek olan adamla restleşme ihtimalini göremezse olmaz. Hele de Ali Şen’le bunu bizzat yaşamışken.
Mevzu budur işte. Alex’in hazır olup olmaması değil. Toplumun Alex’sizliğe hazır olup olmaması...Ya da Kocaman’ın toplumu hazırlayıp hazırlamadığı.

Kocaman’ın teknik yanlışlarını konuşuruz. Fazlasıyla vardır. Onlar giderilebilir. Kadroyu yanlış yapmış, orta saha transferinde geç kalmış vs. olabilir. Çok da önemli değildir. Telafi edilir. Ancak Alex krizinin buraya geleceğini tahmin edememiş olmak, toplumun vereceği tepkileri öngörmemiş olmak telafi edilecek bir durum değildir.

Teknik direktörlük hem komutanlıktır hem dışişleri bakanlığı hem içişleri bakanlığı hem de başbakanlıktır. Aykut Kocaman’ın bu yılki hamleleri hem taraftarı hem oyuncuyu hem gazeteciyi hem de rakip taraftarı etkilemekten çok uzak. Geçen yıl en iyi yaptığı işi, kamuoyunu yönetmeyi bu sene yapamıyor. Mesele
işte budur. Alex filan değil! Sadece bu!

Avrupa sıralaması hikayesi

Memleketteki en önemli sorun, sebep sonuç ilişkisini anlayamama hali. Fenerbahçe, Trabzonspor ve Bursaspor’un çok da üst düzey olmayan takımlara elenişi sonrası yine kağıt kalem Avrupa’da kaç puan almamız lazım ki Kıbrıs Rum Kesimi’ne geçilmeyelim hesapları yapılmaya başlandı. Sonuç tartışmaya başladık yani. Sebeplerin peşine düşen yok.

Peki şöyle bir senaryo uyduralım. Platini delirse ve dese ki ben Türkiye’yi 1. sıraya koymaya karar verdim. Şampiyonlar Ligi’ne 4, UEFA’ya 3 takım gidecek. Üstüne bir de hepsi gruplara direkt katılacak. Takımlarımız Spartak Moskova’yı, Twente’yi, Videoton’u eleyecekler mi? Ülke sıralaması bir sonuçtur. Videoton’u eleyemiyorsan eleyemezsin, kaçıncı sırada olursan ol. Moskova 9 buçuk kişiyken turu geçemiyorsan Avrupa birincisi de olsan geçemezsin.

Şunu sorun kendinize:

-Türkiye son Avrupa Şampiyonası’nda ev sahiplerini çıkarırsak 14 takım arasına girebildi mi? Onun da ötesinde girmeyi hak etti mi Hiddink’le

-Son Dünya Kupası’na giden 13 takım arasında mıydı peki? Ya da bunu hak edecek bir şey yaptı mı? Terim’le O baktığınız ve şiddetli düşüşü gördüğünüz sıralamanın hiçbir önemi yoktur. Yeter ki siz hazır olun.

Duran top


Duran topta alan mı adam mı tartışması ayyuka çıktı. Ancak çoğu tarafından içi boş tartışmalarla. Alan savunmasının gelişme sebebi şudur: Oyunculara odak olarak adam verirseniz, onu takip edeceğinden topa bakamaz. Topa bakan oyuncu hakimiyeti ele alır. Oyuncunun topa odaklanabilmesi için ona bir bölge teslim edilir. Topun düşmesi muhtemel tehlikeli bölge 7-10 bölgeye ayrılarak oyunculara bu bölgeler verilir. Ve bundan sonra oyuncular sadece topa bakar. Nasıl hücum oyuncusu topa bakıyorsa. Rakip o alana 10 kişiyle gelemeyeceğine göre de net bir üstünlük sağlanır. Ana fikir budur. Ama gol yine de olacaktır. Galatasaray’ın yediği gollerde sorun alan paylaşımı değil, topa doğru reaksiyonun gösterilmeyişidir.

Hamit’e homurdanmak


Müşteri her zaman haklıdır. Ama sahadaki de domates değil ki, çürük diye yenisini alasın. O adamdan yararlanacaksın. Öyle ya da böyle. Hele de adı Hamit’se. Bayern ve Real görmüş adam 3. maçta yuhalanaır mı yahu? 4 senede sadece 1 sezonluk maç oynamış, 4 ciddi sakatlık geçirmiş ama kontrolden geçmiş iyileşecek ve hazır olacak. Bu adama 3. maçta homurdanmak, bıraktım hakkı hukuku akıllıca bir şey mi? Kendi adamının özgüvenini zedelemek için uğraşmak bize özgü bir şey. Bir oyuncuyu kaybetmek için rakip seyirciye gerek yok.

Burak’ın sus işareti


Beşiktaş maçındakinin penaltı olmadığını biliyorum ama Burak’ın da hiçbir müdahale olmadan kendini attığına inanmıyorum. Dolayısıyla geçen hafta boyunca süren lincin hakkaniyetli olduğu kanaatinde de değilim. Tabii, Burak’n bir hafta boyunca hiçbir açıklama yapmaması da hatalı. Ama hataların en büyüğü modaya uyup onun da herkesi susturmaya çalışması. Kendisi konuşması gerekirken penaltı olmayan bir pozisyona penaltı değil diyenlere ‘sus’ işareti yapmak da neyin nesi? Sen konuş Burak, anlat ki insanlar bilsin. Sen konuş, insanları susturmaya çalışma...

YORUM YAZ