Avcı'nın söyledikleri ve yaptıkları...
Dünyaya bugün hakim olan zirve oyun ise pasa dayalı hücum/savunma dönüşümü neredeyse içiçe geçmiş neo-total bir futboldur.
Haberin Devamı ›
Bu 2004’ten bu yana hep böyle oldu.
Gelişmeye kapılarını 2002’den sonra kapatmış gibi duran Türkiye’de sert, kaotik oyun tüm unsurların orta tercihidir.
Teknik adamlar, zeminler, hakemler, oyuncular, TFF, yorumcular, gazeteler bunu oluşturan unsurlardır. Hemen herkesin ortak kararıdır bu.
Yani elde bir pasa dayalı hızlı futbol var. Buna neo-total futbol diyelim. Bir de bizim ligimize şekil veren kaotik futbol.
Basit bir denklemle anlatmak gerekirse verilecek örnek İspanya-Türkiye ilişkisidir.
İspanyol ekolüyle neo-total futbolun zirvesiyle yoğrulan bir oyuncu ya da futbol insanının Türkiye’de başarılı olması neredeyse imkansızdır.
Bu Güiza için de geçerlidir, Nihat için de. Del Bosque için de Aragones için de...
Ancak akış tersine gittiğinde her şey Türkiye’den gidenin lehinedir. Arda, Nihat, Tayfun bunun örneğidir...
Yaratıcı ve Türkiye’de sert markaj altında çalışma alışkanlığı edinmiş oyuncu fizik ve mental olarak gelişmeye açıksa işler onun için İspanya’da yolunda gider.
Haberin Devamı ›
Kuşkusuz istisnalar vardır ama oyun anlayışları gereği sistem böyle işler.
Avcı’nın seçimi
Abdullah Avcı’yı Türkiye’de söyledikleriyle farklı kılan da süratli pas oyununa, yani no-total futbola inancıdır. Hakkını yemeyelim U17 milli takımında bunu belli oranda başarmıştır. Ama sonra İBB’de oynattığı kontraya dayalı bir savunma futbolundan fazlası değildir. Tıpkı, aynı futbola inancını sıklıkla dile getiren Aykut Kocaman’ın bir iki denemenin ardından Daum’un 4-1-4-1’ine dönüşü gibi.
Şimdi Avcı bu oyun modelini yani neo-total futbol gömleğini milli takıma giydirmeye çalışıyor.
Bu romantik ilgi çekici ama zor bir yoldur. Çünkü ligdeki futbolcular buna alışık değil.
Avrupa’dakiler arasındaysa takımının lokomotifi olan oyuncu da yok. Yani eldeki oyuncu havuzu Avcı’nın istediği futbola uygun değil. Bunun da ötesinde elde bir oyuncu havuzu da tam olarak yok.
Bu da şu demek oluyor: Avcı birkaçı dışında henüz sadece potansiyel milli takım oyuncusu olan futbolcularını hem reel birer üst düzey futbolcu seviyesine çıkaracak...
Hem de bunu onları alışık olmadıkları bir futbola evirerek yapacak. Bu bir teknik direktör için ağır bi görevdir.
Biliyorsunuz. Bunu hem ligde, hem de milli takımda yapmaya çalışanlar oldu. Misal Hiddink... Başaramadı. Terim’se 2008’e bu zihniyetle başladı. Maç için İsviçre maçında vazgeçti. Kaos futboluyla neredeyse finali görüyordu.
Şimdi Avcı ülke tarihinde sıkça görüldüğü gibi devrimi en üstten yapmaya çalışıyor.
Tabanı değiştirmeden tepeyi değiştirmeyi hedefliyor. Bunun adı “İmkansız Görev”dir.
Ne yaptın Volkan
Bazen insan ağzından çıkanın ne anlam ifade ettiğini düşünmüyor. “Seni evinden aldırırım!” gibi!
Kim almaya gidecek? Mafya mı? Nasıl alacaklar? Nereye götürecekler? Sonra ne yapacaklar?
Volkan ağzından çıkanın ne anlama geldiğinin farkında mı? Muhtemelen değil!. Umarım değil...
Karşısındaki yıllarını bu mesleğe vermiş saygın bir gazeteci. Neyi fotoğraflayacağını çok iyi bilen bir gazeteci.
Haberin Devamı ›
Bugüne kadar çektiği fotoğraflar kadar çekmedikleriyle de bunu ispat etmiş bir usta.
Okurlar bilmez. Özellikle yurtdışı kamplarında eğer futbolcular izin günlerinde yalnız kalmak istiyorlarsa baştan gazetecilere durum anlatılır. Ve o gün fotoğraf filan çekilmez. O günlerde de ne yapıldığıyla ilgili haber yapılmaz.
Belli ki böyle bir durum yok.
Peki bu isyan niye Volkan?
Allah aşkına söylesene vermek istemediğin fotoğraf bu durumdan şu fotoğraftan daha mı kötüydü?
Bir özür gerekiyor Volkan...
Büyük bir özür...
Yeter mi bilmiyorum ama gerekiyor...










