Arama

Popüler aramalar

Kravatını çıkarmamalıydı

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Fenerbahçe, kritik Trabzonspor sınavını geçerken iyi bir futbol ortaya koydu; Camia tekrar şampiyonluk havasını girip kenetlendi, açıkçası lige yeni bir heyecanın gelmesi bizleri de sevindirdi; Maç öncesi yaşanan Kocaman - Güneş gerginliğiyle ilgili 2-3 cümle yazmak istedim. Biraz geç oldu ama iyi oldu! Çünkü Aykut hocam, olaya dün yine kendine has üslubuyla açıklık getirdi, üzüntüsünü, mahcubiyetini ifade etti, bana da yeni malzeme çıkmış oldu...

Aykut Kocaman’ın CEO performansını irdelemeden önce, genç çalıştırıcının Fenerbahçe’deki ilk sezonunda yaptığı 2 önemli basın toplantısına değinmek istiyorum. Kocaman, Yeni Malatyaspor faciasının ardından, basının karşısına çık(a)mamış, bir gün sonra Antalya’da güneşin altında şu sözleri sarfetmişti.

“Malatya’da 8 ay çalıştım ama böyle buzla kaplı sahada oynamamıştım. Hepimizi derin ölçüde üzen bir sonuç oldu. Sıkıntılı belirleyici etkenlere rağmen bu sonucun tarif edilir, affedilir yanı yok. Taraftardan camiandan özür borcumuz var. Onlardan özür diliyorum. Fenerbahçe, durumu ne olursa olsun her maçı kazanmak için çıkar. İki lig altımızda olan takım karşısında alınan sonuç kabul edilebilir değil, affedilemez. Maçtan sonra basın toplantısı yapmadım çünkü maç ve sonucu son derece moral bozucuydu. Kendimde o gücü bulamadım o nedenle basın toplantısı yapmadım...”

Sarı-Lacivertliler’in patronu, Şenol Güneş ile gerginliğin tırmandığı dönemde “Güneş’e kırıldınız mı?” sorusuna “İnsan, sevdiğine kırılır” cümlesini de kullanmıştı. Kocaman, derin analizlerin, filozof tarzında açıklamalarının yanısıra bu ağır sözleri de esirgememişti meslektaşından. Ve...Kocaman önceki gün bombayı patlattı.

“Değer verdiğim bir insanın hakkımdaki anlamının dışına çıkan görüşleri, beni çok üzmüştü. Bu yüzden nezaketen hoş olmasa da, maç öncesinde yanına gitmek içimden gelmedi. Ama onun davranışı beni açıkçası mahcup etti. Zaten bu mahcubiyet yüzüme de yansıdı...”

İşte bu yüzden bu görevin Aykut hocaya ağır geldiği kanısındayım. Çünkü yüzyıllık bir kulüpte görev yapan bir teknik adam, sonuç ne olursa olsun her maç sonunda basın toplantısı yapmalı. Özür borcu varsa hemen, maçtan sonra dilemeli. Büyük bir kulüpte görev yapan bir teknik adam, gerektiğinde meslektaşıyla atışmalı, belki zaman zaman sınırı da aşmalı. Ancak asla etik dışı davranmamalı. Misafir gelen takımın patronunun yanına gidip elini sıkarak başarı dilemeli. Haaaa, bunları da yapmadı diyelim, yine bir gün sonra işi ‘mahcup oldum’a getirmemeli...

Belki de Aykut Kocaman kravatını hiç çıkarmamalıydı. CEO olarak gönül verdiği camiaya hizmet etmeyi sürdürmeliydi. Tıpkı mesela Real Madrid’de Jorge Valdano gibi.

Az konuşup, öz konuşmalıydı. Bunları yapsaydı, üstadımız Yılmaz Özdil’in “Tarihimizde ilk kez bir Türk hocaya tercüman lazım! Aykut Kocaman soyunma odasında 10 dakika konuşsun, o takımın uykusu gelir birader!” sözlerine de hiç muhattap olmayacaktı...