MENÜ

Hiddink işini bilir

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Futbolseverler bol gollü bir futbol şovu istiyor. Haklılar, çünkü bu takım Ronaldinho, Adriano, Kaka, Ronaldo, Cafu, Emerson ve Robarto Carlos gibi yıldızlarla sahaya çıkıyorsa, başka ne beklenebilir ki? Bu ilginç karşılaşmadan çok Ronaldo konuşuldu. Avustralya’ya karşı ilk 11’de oynaması şüpheliydi. Herkes onu eleştiriyordu. Tıpkı bizim Hakan Şükür olayına benzer türden tartışmalar yaşandı. Gerçi, Hakan’ı o dönemde hiçbir takım arkadaşı desteklemezken, Brezilya takım top yekün “şişko” Ronaldo’nun arkasındaydı. Bu nedenle yine as takımda sahaya çıktı. Brezilya maça tıpkı, Hırvastistan karşısındaki gibi başladı. Kendinden emin, agresif, atak ve dikine futbol anlayışı ile rakibinin üzerine gitti ilk dakikalarda. İlk şut Kaka’dan gelmesine rağmen, ilk korneri Avustralya’nın kullanması, Hiddink’in öğrencilerinin Japonya maçında olduğu gibi cesur oyun tarzını kanıtlar gibiydi. Zaten herkes şaşkındı. İlk yarım saatte Brezilya geliyordu ama sanki bir kuru sıkı silah gibiydi, etkisiz, stresli ve kaygılı. Ronaldinho çırpınıp duruyordu, forvetteki arkadaşlarını beslemeye çalışıyordu ancak Adriano ve Ronaldo bir türlü son vuruşu yapamıyordu. Belki de anlaşamıyorlardı. Zaten Avustralya ilk yarının sonlarına doğru kontrollü ve soğukkanlı ataklarıyla adeta oyuna ortak olur gibiydi. İkinci yarıda Brezilya’da bilinmeyenli denklemler nihayet çözülmeye başladı. Hatta golde, ilk yarıda anlaşamıyor gibi gözüken süperstarlar başroldeydi. Ronaldo cezasahasının hemen dışında topla buluştu, Adriano’yu gördü ve Interli sol ayağının altın değerde olduğunu yine bütün dünyaya gösterdi. Avustralya, ikinci yarıya Kewell ile başlamış, yıldız futbolcunun zaman zaman yakaladığı önemli fırsatlarla bu sonucu kesinlikle kabullenmiş gözükyordu. Ancak her şeye rağmen Brezilya golden sonra tribündeki müthiş seyircisinin desteğiyle ilk yarıya nazaran daha pozitif bir performans ortaya koydu. Robinho’nun sahaya girmesiyle orta sahaya ve forvete biraz daha canlılık geldi. Ama gerçekçi olmak gerekirse bütün dünyanın beklediği “SAMBA”dan hala bir eser yoktu. Herkes bilir, bu futbol anlayışına yakın bir strateji ile yine Carlos Alberto Parreira yönetiminde Brezilya, 1994 Dünya Kupası’nda finale kadar gelmeyi başarmış, İtalya’yı penaltılarla geçerek mutla sona ulaşmıştı. Evet, Parreira bir Scolari değil, bunu Fenerbahçeli’ler daha iyi bilir ancak ilk golü atan Adriano’yu oyundan alıp milli takımda sadece 3 kez forma giyip 2 golü bulunan Fred’i oyuna alan ve farkın 2’ye çıkmasını sağlayan kurt hocanın bu hamlesini de alkışlamamız gerektiğini düşünüyorum. Son olarak “Socceroos” diye adlandırılan Avustralya Milli Takımı’ndan çok kısa bahsetmek istiyorum. Yıl 1770 Kaptan Cook ve Sir Joseph Banks, İngiltere’den çıkıp gemileriyle Avustralya’ya ulaşmışlar. Rivayetlere göre ilk gördükleri ise bizim bildiğimiz Kanguru’larmış. Bakmış, şaşırmışlar. Hayatlarında böyle bir hayvanı görmemişler ve merak etmişler. Yerli Aborjinlerle buluştuklarında bu hayvanın ismini sormuşlar ancak yerliler onların dilinde “Sizi anlamıyorum” anlamına gelen “Kangaroo” sözüyle cevap verince İngilizler hayvana bu ismi takıvermiş. O zamanki İngilizler, yerlilerle, yani Aborjinlerle iyi anlaşamamış ancak şimdiki Avustralyalılar’ın, Adalılar’ın icat ettiğine inanılan futboldan çok iyi anladıkları bir gerçek. 2-0’lık sonuç kimseyi yanıltmasın, Hiddink’in talebeleri bir avuç dolusu gol pozisyonuna girdi. İlk maçta aldıkları 3 puan çok önemliydi, zira ben Hollandalı hocanın takımının ikinci tura çıkacağına inanıyorum. Neden olmasın... İyi bir eşleşmeyle Hiddink, Güney Kore ile gerçekleştirdiği patlamayı Socceroos ile de gerçekleştirebilir.

YORUM YAZ