Müjde doping çıkmayacak!

Haberin Devamı ›
Darısı haltercilerin ve atletlerin başına!.. Şaka bir yana meselenin özü başka. Beni tanıyan, tanımayan herkes iyi ve dürüst insan olduğumu iddia eder. Ben de öyle olduğumu iddia ederim! Peki bu benim, Kemal Derviş’in yerine Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü’nün başına geçmem için yeterli karineler midir, sizce? İyi ve dürüst insan olmak erdem midir? İyilik ve dürüstlük bir insan için artı değer mi olmalıdır? Onu diğerlerinin bir adım önüne geçiren... Olmamalıdır. Zira iyi ve dürüst olmak erdem değil, insan olmanın bir gereğidir. Eğer kendimizi insan sınıfına sokuyorsak bu iki özelliğe zaten sahip olmalıyız. Sahip değilsek o zaman kimse insanlıktan söz etmesin.Nicedir, içi çürümüş kof bir ağaç gibi yıkılmayı bekleyen toplumumuzda, ‘iyi ve dürüst’ kavramları insanlara Tanrısal nitelikler katıyor. İyi ve dürüst olmasından başka hiç bir niteliği olmayan insanlar salt bu iki özelliğe sahip oldukları için Türkiye’de makam-mevkii sahibi oluyor. Hatta başbakan bile olabiliyorlar! Haketmedikleri halde... Bilgi, birikim, tecrübe, akıl, zeka, liderlik, karizma, empati, ihtisas, yetenek gibi niteliklerle donanmış bir birey olmak, bir yerlere gelmek için yeterli olmuyor ne yazık ki... Sahtekarlığın, riyakarlığın, dolandırıcılığın, hırsızlığın kol gezdiği bir ülkede dürüstlüğe özlem duyanlar; dürüst bir insan gördüler mi, mal bulmuş mağribi gibi saldırıyorlar. Haklılar belki, ama yanılıyorlar işte. Siyasi kadrolaşma, adam kayırma, ahbap-çavuş ilişkisi meslenin ayrı ve daha önemli bir boyutu. Ve başlı başına bir yazı konusu...Güreş Federasyonu Başkanı Recai Ustaoğlu’nun, Serbest Güreş Milli Takımı Başantrenörü İsmail Nizamoğlu ve ekibindeki diğer antrenörlerin iyi ve dürüst olduğuna şüphemiz yok. Ama gelinen nokta, sahip oldukları bu özelliklerin, Türk güreşini yönetmek için yeterli olmadığını gösteriyor. Zira bu iş organizasyon ister, planlama ister, strateji ister, öngörü ister, uluslararası ilişkilerde beceri ister, kararlılık ister, cesaret ve güç ister...Olayın vahametini daha iyi kavramanız açısından size iki örnek vereyim: Takımdaki en büyük madalya umudu Ahmet Gülhan’ın hayati önem taşıyan müsabakasında kenardaki iki antrenörden biri (!) kafilenin masör-malzemecisiydi. Şimdi, ‘hem masör, hem malzemeci, hem de antrenör nasıl olur’ dediğinizi duyar gibiyim. Ben de işte yukarıda bunları anlatmaya çalıştım. Keza, Fatih Çakıroğlu’nun aynı önemdeki müsabakasında ise antrenörler karşılaşma başladıktan 1 dakika 15 saniye sonra minder kenarına geldi. Yani Fatih müsabakanın dörtte birinden fazlasında antrenörsüz güreşti. Nasıl, iyi mi?Türk güreşi son sürat uçuruma yuvarlanıyor. Bunun önüne geçmek için devrim gibi kararlar gerek. Ama ne var ki, karar mercii de yukarıda saydıklarımızdan pek farklı değil ki...Ne yazık ki öyle... Acı ama gerçek...