MENÜ

Fair Play bir yaşam biçimidir

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Sıra İspanya Ligi’ne gelmişti. Atletico Bilbao - Real Sociedad maçının özet görüntüleri verilirken kamera bir kaç kez seyirciye zumlandı. Bir tuhaflık vardı. Alışık olmadığım bir durumdu. “Acaba yanlış mı gördüm” diye düşünerek biraz daha dikkatli baktım. Gördüklerim doğruydu. Bask derbisinde iki takım taraftarları maçı birarada seyrediyordu. Birden içimi tarifi imkansız bir hüzün kapladı. Geçmiş gözümün önünde canlandı. Kendimi biranda anılar labirentinde buldum. Postal ve palet darbeleriyle bölük pörçük olan hatıralarım canlandı gözümde. Zaman tüneline girdim. 70’li, 80’li yıllara gittim. Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı arkadaşlarımla hep birlikte derbi maçlarına gittiğimiz yıllara... İnönü Stadı’nın tribünlerinde birarada maç seyrettiğimiz, kimsenin kimseyi kırmadığı, küfretmediği, birbirimize tatlı şakalarla takıldığımız, maç bitiminde de hep birlikte soluğu Bacanak’ta aldığımız yıllara... Maç keyfini doyasıya yaşadığımız yıllara... Safran kokulu, naif yıllara... İstemsizce gözlerimden bir kaç damla yaş boşaldığı anda spikerin sesiyle kendime geldim. Düşsel yolculuğum sona ermişti. Genç spiker yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle, “Görüntüleri farkettiniz değil mi? İki takım taraftarı biraradaydı sayın seyirciler. İşte Fair Play bu” dedi. Evet, Fair Play tam da oydu. Ama sadece o değildir. Fair Play daha derinlerde bir şeydir. Salt karşılıklı centilmenlik gösterisi değildir. Bir duruştur, bir bakış açısıdır, bir tarzdır, bir dünya görüşüdür, bir düşünce sistematiğidir, bir felsefedir Fair Play. Adalet duygusudur, dürüstlüktür, saygıdır, sevgidir, tevazudur, erdemdir Fair Play... Haktır, hukuktur, kendin olmaktır Fair Play... Asalettir, yüce gönüllülüktür, yardımseverliktir, haddini ve özür dilemesini bilmektir Fair Play... Medeniyete açılan kapıdır, çağcıl olmaktır, bencillikten arınmaktır, başkalarıyla birarada barış ve huzur içinde yaşamaktır Fair Play... Sadece spor karşılaşmalarında değildir Fair Play... Hayatın her alanındadır. Ve bir kurallar manzumesidir. Kırmızı ışıkta geçmemektir, kaldırımları işgal etmemektir, sokağa çöp atmamaktır, yere tükürmemektir, yüksek sesle konuşmamaktır, klakson çalmamaktır, donla denize girmemektir, havaya silah sıkmamaktır, rüşvet alıp vermemektir, devleti soymamaktır, yandaşlarını, eşini-dostunu kayırmamaktır, yolsuzluk-ursuzluk yapmamaktır, görevi suistimal etmemektir, çalışanının hakkını yememektir, ekmek yediği yere ihanet etmemektir, patronunun gözünü oymaya kalkmamaktır, dostunu-arkadaşını satmamaktır, dünyanın kendi çevresinde döndüğünü sanmamaktır Fair Play... Fair Play bir yaşam biçimidir. Fair Play herşeydir. Fair Play hayattır. Bir kum tanesi gibi avucumuzun içinden kayıp giden ve ayaklarımızın dibine dökülen hayat... Ve bir daha asla bize ait olmayan o harikûlade hayat... Yine yeniden Eric Gerets... Yarattığı sinerjiyle Galatasaray yandaşlarını 2000’li yıllara geri götüren Eric Gerets, bu köşeye sık sık konuk olacak gibi... Teknik adamlığıyla değil, adamlığıyla tabii... Aslında bu konuyu geçen hafta yazacaktım, ama yerim kalmadığı için bugüne kaldı. İki hafta önce Gerets’in, basın toplantısında kendisine Almanca soru soran meslektaşımıza, “Burası Türkiye, Türkçe soru sorun, herkes anlasın ne sorduğunuzu” diyerek ders verdiği olayı nakletmiştim. Gerets’in bu kez ders verdiği kesim, Galatasaray taraftarı ve hepimiz... Yer, Ali Sami Yen Stadı... Galatasaray’ın, güzel bir futbolla Malatyaspor’u farklı yendiği maçın sonu. Hakemin bitiş düdüğüyle birlikte tribünlerden “I love you Gerets” tezahüratları yükseliyor. Belçikalı teknik adam seyircinin sevgisine karşılık vermek için yerinden hareketleniyor. Biz o esnada yumruk şov filan bekliyoruz. Fakat Belçikalı teknik adam alışık olmadığımız bir şeyi yapıyor. Yanına yardımcıları Erdal Keser ile Stumpf’u alıyor. Birlikte seyircinin önüne gidiyorlar. Ve Gerets yardımcılarının ellerini tutarak havaya kaldırıyor ve seyirciyi birlikte selamlıyorlar. “Ben” değil, “Biz” mesajını en kestirme bir şekilde veriyor taraftara Belçikalı teknik adam. “Bir başarı varsa, bu sadece bana ait değil, bu bir ekip işidir. Sevgiyi ve alkışı ben ne kadar hakediyorsam, yardımcılarım da o kadar hakediyor” diyor, taraftara... Taraftar bu mesajı derhal alıyor ve ellerini patlatırcasına alkışlıyor Gerets ve yardımcılarını... Ama asıl bu mesajı alması gerekenler acaba alıyor mu? Yendiği zaman ne kadar iyi taktik verdiğini ve futbolcularını nasıl motive ettiğini gerine gerine anlatıp, yenildiğinde ise bütün faturayı oyuncularına kesen çapsız, basiretsiz hocalar... Yani, kendi narsizminde boğulanlar.

YORUM YAZ