Derinlik sarhoşluğu

Haberin Devamı ›
Dalgıçlar 30 metre ve sonrası derinliğe indiklerinde dipteki aşırı basınç, kandaki azot ve karbondioksit gibi asal gazların oranını arttırır ve bedende uyuşma başlar. Bu gazlardan azot, sinir sistemi üzerinde de narkoz etkisi yapınca, dalgıç sarhoşluk hisseder. Sarhoşluk hissine kapılan dalgıcın cesareti artar ve bilinçdışı hareketler başgösterir. Daha dibe inerek boğulmak ya da aniden yukarı fırlayarak vurgun yemek gibi sonuçlar doğuran bu duruma, dalgıçlık terminolojisinde “derinlik sarhoşluğu” adı verilmiş. Dibe batmak konusunda sınır tanımadığımız için adeta derinlik sarhoşluğunun pençesinde gibiyiz. O kadar şuursuz, o kadar korkusuz, o kadar kontrolsüzüz ki, her geçen gün biraz daha dibe çöktüğümüzün farkında değiliz. Toplu bir yokoluşa doğru gidiyoruz. Zıvanadan çıkmış yöneticilerin gerdiği şu puslu atmosferde kimin ne kadar suçlu olduğunun bir önemi yok aslında. Bugün canı yanan ve feryat eden, yarın başkalarının canını yakmakta bir sakınca görmüyor. Herkesin adaleti kendine! Kendi camiasına yapılan bir terbiyesizlik, densizlik karşısında haklı olarak ortalığı ayağa kaldıranlar, futbolcusu, yöneticisi ya da antrenörü aynı davranışı rakip camiaya karşı yaptığı zaman sus pus olabiliyor. Son olarak Fenerbahçe yönetiminin yaptığı gibi... Beşiktaş tribünlerine o parmak hareketini yapan Selçuk Şahin değil de, sözgelimi Burak Yılmaz Fenerbahçe taraftarına karşı yapsaydı, aynı sükuneti gösterecek miydi, Aziz Yıldırım ve şürekası... Susmak onaylamak değil midir? Neden Selçuk Şahin’i kendi elleriyle cezalandırmazlar, neden çıkıp Beşiktaş camiasından özür diletmezler. Ya da kendileri Selçuk Şahin adına dilemezler?Aslında o parmak Fenerbahçe’ye gösterilmiş olmuyor mu? Fenerbahçe’nin imajına bundan daha fazla zarar verilebilir mi? Bu hareketi yapan bir futbolcu Fenerbahçe camiasını temsil edebilir mi? Etmeli mi? Bir şampiyonluk uğruna bazı etik değerlerden vazgeçmek, yüzyılık bir kulübün geleceği nokta mı olmalı?Biliyorum, şimdi bazı Fenerbahçeliler çıkıp İnönü Stadı’nda edilen küfürlerden, futbolculara yapılan tacizlerden söz edecek. Zaten benim de anlatmak istediğim budur. Kendi yarattığımız cinnetimizde boğuluyoruz, hep beraber. Ne Beşiktaş taraftarı masumdur, ne Selçuk Şahin, ne ona karşı müsamahakar davranan Fenerbahçe yönetimi, ne de futbolu ölüm-kalım meselesi haline getirenler... Birlikte dipten dibe batıyoruz. Battıkça sarhoşluğumuz artıyor. Sarhoşluğumuz arttıkça da bilincimizi, kontrolümüzü iyice kaybediyor, biraz daha derine iniyoruz. Ve kendi ölümümüze dalıyoruz. Ağır, ağır...Türk polisi kovalar!Olayı dün gazetelerde okumuşsunuzdur. Bir kez daha hatırlatmamda fayda var: Uşak’ta yapılan bir tenis turnuvasında bayanlar finali oynanırken, şortla korta gelen bir emniyet amiri sporculara, “Çabuk kortu terkedin, birazdan vali gelecek, birlikte tenis oynayacağız” diyor. Birden neye uğradığını şaşıran sporcular kısa süren bir tartışmanın ardından maçı yarıda bırakarak tribüne çıkıyorlar. Derken vali geliyor. İşgüzar polisin yaptığını anlatıyorlar. Vali de şaşırıyor. “Ben buraya ödül vermeye geldim” diyerek sporcuların gönlünü alıyor ve maça devam etmelerini sağlıyor. Daha sonra emniyet amirini bu nedenle azarlıyor mu, bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki, Anadolu şehirlerinde, kasabalarında mülki amirlerin önemli bir kısmı, “Ben devletim, istediğimi yaparım” havasındadırlar. Astıkları astık, kestikleri kestiktir. Dokunulmazdırlar. Halkı kendi tebaaları olarak görürler. Uşak’taki bu emniyet amiri de, sözünü ettiğim ilkel zihniyetin çarpıcı bir örneği. Görevi, halkın huzurunu sağlamak, sporcuların güvenli bir şekilde spor yapmalarını temin etmek olan bir emniyet amiri, AB kapısındaki bir ülkede gelip maç yapan tenisçileri “siz çıkın, ben oynayacağım” diyerek korttan kovma cüretini gösterebiliyor. Zira o cesareti ona birileri veriyor. Yaptığının yanına kar kalacağını biliyor. Sporcuların gönlünü alma inceliğini gösteren sayın validen bu saygısız emniyet amirine ne gibi yaptırımda bulunacağını bilmek istiyoruz. Devleti temsil eden birinin ayıbı, aslında devletin ayıbıdır. Bu ayıbı temizlemek de devlete düşer.