Arama

Popüler aramalar

Arka Bahçe

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Cehennemin öteki adı: Çocuk yurtları...Ben öğrenim hayatımın bir kısmını yatılı bir okulda geçirdim. Kendim yatılı değildim. Ancak bilirim; o soğuk geceleri, yalnızlıkları, yaşanan korkuları, çekilen acıları, itilmişlikleri, örselenmişlikleri, yorganın altına saklanıp dökülen gözyaşlarını... Benim okulumda öğrencilerin büyük bir bölümü taşradan gelmiş yoksul köylü çocuklarıydı. 7 yıllık bir okul olduğu için yurtta kalan öğrencilerin yaşları 12 ila 20 arasında değişiyordu. Büyükten küçüğe doğru hiyerarşik bir yapı vardı; hem okulda, hem de okul yurdunda... Ve büyük balık küçük balığı orada da yutuyordu! Sabahları okula geldiğimde yaşıtım olan öğrencilerin morarmış yüzü-gözü ile karşılaşırdım. Neler olduğunu sorduğumda cevap vermezlerdi. Bir kenara çekilip sessizce ağlarlardı sadece... Yaşadıklarını anlatmak istemezlerdi. Sonsuza kadar taşıyacakları bir sır olarak saklarlardı, kendilerine yaşatılanları... İçlerinde intihara meyilli olanların oranı bir hayli fazlaydı. Zaman zaman dolaylı bir şekilde bunu dile getirdikleri de olurdu. Dost sohbetlerinde ne kadar zalim ve acımasız bir dünyada yaşadığımızdan söz ederlerdi. Akşam olup el ayak çekildiğinde başlarına neler geldiğini anlayabilmek için sabah gözlerinin içine bakmak yeterliydi aslında. Göz bebeklerini büyüten korku ve dehşet ifadesi her şeyi anlatıyordu. Şikayetçi de olamıyorlardı. Çünkü başvurabilecekleri bir mercii, onlara yardımcı olacak bir otorite de söz konusu değildi! Zira, gece etüt abilerinin uyguladığı şiddeti, gündüz de müdür ve yardımcıları ile öğretmenler tekrarlıyordu. Belki eksik olan tacizdi! Kimbilir?!!Zamanla dövülen, ezilen, tacize uğrayan çocuklar büyüyor, mezun olan abeylerinin yerini alıyordu. Mamafih, değişen bir şey olmuyordu. Abi olan çocuklar, bu kez yeni yetme başka çocuklara kendilerine reva görülen muameleyi uyguluyorlardı. Kişiliklerinin, karakterlerinin, dünya görüşlerinin oluşmaya ve şekillenmeye başladığı çağlarda av olanlar; sıraları geldiğinde, yetişkinliğe doğru adım atmaya başladıklarında avcı oluyorlardı!Yanıbaşımızdaki atıl hayatlar...Bu kısır döngü bugün de kırılabilmiş değil. Hatta artarak devam ettiğini dahi söyleyebiliriz. Nicedir gazete ve televizyonlarda, okullarda ve yurtlarda uygulanan şiddet, taciz ve tecavüz haberlerinden geçilmiyor. Yalnız büyükler küçüklere değil, küçükler de gücü yettiği başka küçüklere akla gelmedik fiziki ve sözlü tacizlerde bulunuyorlar. Şiddetin kör kuyusunda boğuluyoruz sanki...En yürek burkan hikâyelerin yaşandığı yerler ise, hiç kuşkusuz çocuk yuvaları ile yetiştirme yurtları oluyor. Gün geçmesin ki, bir çocuk yuvasından- yurdundan insanı darmadağın eden trajediler fışkırmasın. Duyunca, okuyunca, izleyince tüylerimiz diken diken oluyor. İsyan ediyoruz, kahroluyoruz, ‘lanet olsun’ diyoruz. Lakin onlara sahip çıkmıyoruz. Kimsesizlerin kimi olmayı denemiyoruz. Çözüm için fikir bile üretmiyoruz. Her biri bir aile dramının mahsülü olan çocuklara ‘atıl hayatlar’ muamelesi yapılmasını seyrediyoruz. Dövülüyorlar, taciz ediliyorlar, tecavüze uğruyorlar, aç bırakılıyorlar, örseleniyorlar, mafyaya satılıyorlar... Hayata zaten yenik başlayan bu biçareler; cahil, kifayetsiz ve merhametsiz parti militanlarının ellerinde heder oluyorlar. Biz sadece izliyoruz. Kimse kamuoyuna yansıyan haberlerin münferit olduğunu iddia etmesin... Öğrendiklerimiz yalnızca buzdağının görünen kısmı. Eminim, devlet bile ürküyordur, gayya kuyusuna elini sokmaktan!.. Zira işin içinde aysberge çarpıp batmak da var!Oysa bu ülkenin onlara; onların enerjilerine, akıl ve zekalarına da ihtiyacı var. Kaldı ki, ihtiyacı olmasa da, onlara kucak açmak, eğitmek, geleceğe hazırlamak devletin, hükümetlerin birinci görevidir. Ama onları, en başta ehil insanların eline teslim etmek ve hayata kazandıracak projeler geliştirmek suretiyle... Başta sportif amaçlı projeler olmak üzere...Hepimiz biliyoruz ki, spor, çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimleri, rehabilitasyonları için en önemli araçtır. Devlet bu konuya ciddiyetle eğilmeli, işe önce her çocuk yurdunun yanına bir spor salonu yapmakla başlamalı. Ve kimsesizleri o salonlara doldurmalı. Geleceğimiz için, çocuklarımız için...Ziyan olan emanet bir nesli yeniden kazanmak için...