MENÜ

Arka Bahçe

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Çözülme Çeşitli uzman kuruluşlar tarafından sık sık yapılan kamuoyu anketleri vardır. Bu anketlerde kendimi bildim bileli halkın en büyük sorunu olarak işsizlik ve ekonomik sıkıntılar öne çıkar. Ancak son yıllarda can ve mal güvenliğinin her geçen gün ortadan kalkması ve adaletin bir türlü tesis edilememesi Türk toplumunun en önemli sorunu haline geldi. Elbette, işsizlik ve yoksulluk artan suç oranını tetikliyor. Mamafih, yürürlükteki yasaların caydırıcı olmaması, güvenlik güçlerinin yetersiz ve donanımsız olması da suç patlamasının altında yatan önemli etkenlerden. Daha yeni Konya’da yaşanan vahşetle irkildik hepimiz. Duyarlılığı üst düzeyde olanlar hayatın anlamını bile sorguladı iki küçük kızın başına gelenleri öğrendikten sonra. Hepimiz bu trajediyi büyük bir öfke ve nefretle takip ettik. O alçak caniyi, kendi ellerimizle boğmak istedik. Ne varki bu duygu patlaması içinde gözden bir şeyi kaçırdık. Daha önce de küçük bir kıza tecavüz eden zanlı, bir kaç şüpheli içinde mağdur çocuk tarafından teşhis edildiği halde delil yetersizliği nedeniyle bir kaç ay yattıktan sonra serbest bırakılmış. Yeni hayatlar karartması için... Büyük bir operasyon düzenleyerek onu yakalayan polisi alkışladık. Doğrusu bunu haketmişlerdi. Ama onu daha önce yakaladıklarında mahkum ettirecek delilleri toplayamayan aynı polisi ve adalet sistemini sorgulamadık. Sonuçta aramıza katılan bu vahşi hayvan, bir küçük kızı daha bu dünyadan kopardı gitti. Ailesinin yüreğine kor ateşi düşürerek... Bu ve buna benzer sayısız örnekle karşılaşıyoruz her geçen gün. Gazetelerin üçüncü sayfaları yetmez oldu bu tür haberlere. Yayın yönetmenleri çare olarak dördüncü ve beşinci sayfaları da adli olaylara ayırmaya başladı. Bu hükümet hangi alanda kendini başarılı addederse addedsin, yaşanan bu suç patlaması toplumun çözüldüğüne işarettir. Hükümetiyle muhalefetiyle koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu seyretmekte, gerekli önlemleri almamaktadır. Dolayısıyla bu durum, suçlunun iyice pervasızlaşması, birleşerek organize suç çeteleri haline gelmesi, sıradan vatandaşın ise korkuyla sinerek kabuğuna çekilmesi sonucunu doğurmaktadır. Deyim yerindeyse, taşlar bağlanıp, itler salınmaktadır. Bu oyunda hepimiz suçluyuz, figüranı bile olsak... Günlük yaşantımızdaki adaletsizlik ve hukuksuzluk, elbette futbolumuza da sirayet edecekti ve fazlasıyla etti de... Üstelik bugünün sorunu da değil, bu durum. Geçmişten bugüne kadar artan bir dozda devam ediyor. Temiz futbol yerini, yoğun bir kirliliğe bıraktı. Yeni sezonun başlamasına sayılı günler kala, belki de tarihimizde ilk kez futbolumuzdaki kirlilik, transfer haberlerinin önüne geçti. Bunda hiç kuşkusuz İtalya’da yapılan ‘temiz eller operasyonu’nun rolü oldu. Bazı spor adamları, gazetelere çeşitli ifşaatlarda bulunuyor. Herkes olaya kendi penceresinden bakıyor. Bugün mağduru oynayan, geçmişte başka mağdurlara kıs kıs gülüyordu. Bir gün aynı şeylerin kendi başına da geleceğini unutarak... Şimdi, gazetelerde yazılanları ihbar kabul ederek olayın üstüne gidilmesi için bir takım kurullar oluşturulacak. Araştırma, soruşturma safhası bir kaç hafta sürecek. Ardından raporlar hazırlanacak. Yetkili merciilere iletilecek. Muhtemelen o raporlara bir takım güç odakları tarafından müdahale edilecek. Soruşturma sürecine müdahale edemezlerse bile cezayı kesecek olan yetkili organlara baskı yapılacak. Sonuçta, dağ fare doğuracak. Kimseye bir şey yapılamayacak. Yapanın yanına kar kalacak. Bugüne kadar böyle geldi, böyle de gidecek. Çünkü kirlilikten beslenen sistem bunu gerektiriyor. Ve bu sistem az ya da çok hepimizin işine geliyor. Haksız kazanç, başkalarının hakkını gasp etme hayat düstürü olmuş, bu ülkede. Kuyruğumuza basıldığı zaman feryad-ı figan ediyoruz, ama taraftarı olduğumuz takım haksız bir penaltıyla maç kazandığında ise ‘ama’ diye başlayan cümleler kuruyoruz, kendimizi haklı çıkarmak için. Adaletsizlik öylesine ruhumuza işlemiş ki, hakem hatalarıyla, şikeyle, teşvik primleriyle kazanılan şampiyonlukları ya da kümede kalmaları büyük bir coşkuyla kutlayabiliyoruz. Şaibeli bir başarı olduğu hatırlatıldığında ise, ‘ne yapalım, siz de filan sezonda öyle başardınız’ diyoruz. Yani, ‘şimdi sıra bizde’, demek istiyoruz. Sonra da İtalya’daki gibi operasyonların neden ülkemizde de yapılamadığını sorgulamaya kalkıyoruz. İtalya’da daha önce Gladio ve mafya operasyonları da yapıldı. Bazı hukuk adamları hayatlarını kaybetmek suretiyle ağır bedeller ödedi, bu uğurda. O zaman da aynı iç çekmelerle, ‘acaba bizde de olur mu’ diye saf saf soranlar çıktı, aramızda. Hatta ışık söndürme, tencere tava çalma gibi göstermelik bir takım tepkiler, bazı suçluları yargılama gibi girişimler filan da oldu. Ama hepsi o kadar. Orada kaldı. Oysa bu operasyonu kişi önce kendi içinde yapmalı. Kendi adalet anlayışını masaya yatırmalı. Uyuyan vicdanını uyandırmalı. Ancak o zaman hayatımızdan çekip giden adaleti yeniden tesis edebiliriz. Zira, sistem dediğimiz soyut bir kavramdır. Onun içini dolduran ise insan faktörüdür. Ve sorun insandadır. Yani bizde, hepimizde... Suçlu değilsek bile suç ortağıyız. Ama susarak, ama göz yumarak. Adalet, hukuk düzeni, su gibi, hava gibi yaşamsal ihtiyaçtır. Ancak kaybettiğimiz zaman yokluğunu farkedeceğimiz. İster sporda olsun, ister toplumsal yaşamda... Adaletin hayata geçirilmediği, hukukun üstünlüğünün sağlanmadığı bir toplumun can damarlarındaki kan çekilir. Beden de kurur, ruh da... İnsan da, toplum da...

YORUM YAZ