MENÜ

Arka Bahçe

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Çirkin Kral! Kaostan beslendiğimiz, kargaşadan tiraj aldığımız, reyting yaptığımız için bir kaç gün kısaca değindik ve sonrasında unutuverdik. Hep beraber ulusça papatya falı açtık: Dönecek mi, dönmeyecek mi? Oysa nesiller boyu okunması ve anlatılması gereken bu öykünün baş aktörü de, bu karmaşa nedeniyle hakettiği ilgiyi göremedi. Galatasaray’ın, taraftarlarını UEFA Kupası kadar sevindiren bu sezonki şampiyonluğunda en önemli faktör, hiç kuşkusuz bir avuç insanın inanmışlığı, azmi ve başkaldırışıydı. Kendi yönetiminin hatalarına, taraftarının aymazlığına, rakiplerinin Türkiye standartlarının üstündeki kadro yapısına rağmen, kendi gücüne inanan ve kenetlenen Sarı-Kırmızılı futbolcular, deyim yerindeyse imkansızı başarırken, perde arkasında bir futbol fenomeninin silüeti belirmişti bile... Ali Sami Yen Stadı’nın ortasında kızlarına sarılarak gurur gözyaşlarını döken Hakan Şükür, bir liderin yarattığı sinerji ile neleri başarabileceğini dosta düşmana ilan etti. Kariyeri boyunca Türk futbolunda kırılmadık rekor bırakmayan ve şimdiden ‘yaşayan efsane’ haline gelen Hakan Şükür, röportajlarında verdiği Fair Play mesajlarıyla gerilen futbol ortamının yumuşamasını sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda çoktandır unuttuğumuz, gerçek büyüklüğün, rakibe saygıdan geçtiğini hepimize hatırlatıyor. Gerek saha içi, gerekse saha dışındaki tutum ve davranışlarıyla her geçen gün saygınlığını arttıran Hakan Şükür, bugün gençlere örnek olarak gösterilmesi gereken çok az sayıdaki Türk futbolcusundan biridir. Gelgelelim, Hakan Şükür’ü gençlere idol olarak göstermek bir yana, ona yapılan alçakça saldırılara bile göz yumuyoruz. Kendi ürettiği değerleri derdest etmekte dünyanın en becerikli ülkesi olmak konusunda açık ara liderliğini sürdüren Türkiye’de, kâh formasının renginden, kâh inancından, kâh yaşam tarzından, kâh kıskançlıktan dolayı Hakan Şükür kadar saldırıya maruz kalan ikinci bir futbolcu daha yoktur. Müptezellikte sınır tanımayanların son marifeti, adını don modelinden alan ‘Boxer’ isimli bir dergide sergilendi. Baba parasıyla geçinen bir takım kolej oğlanlarının kendi kendilerini eğlendirmek için memleketin abazan takımına hitaben çıkarttığı bu derginin internet sitesinde ayıp ötesi bir anket yer alıyor: Türkiye’nin en çirkin futbolcusu kim? Okurlar ankete şu sunuşla davet ediliyor: “Recep Çetin ve Ali Güneş’in (Ali Eren demek istiyorlar) uzun yıllar ‘gururla’ taşıdığı bayrak şimdi yeni sahibini arıyor. Ve Boxer bu kutsal görevi vazife edinerek bir anket başlatıyor. ‘Turkcell Birinci Futbol Ligi’nin En Çirkin Futbolcusu Anketi..’ Yapmanız gereken tek şey, ..... internet adresindeki oylamaya katılıp futbol liginin en çirkin futbolcularını seçmek.” Derginin seçtiği ve birer fotoğrafını kullanarak yayınladığı çirkin futbolcu adayları ise şunlar: Hakan Şükür, İbrahim Üzülmez, Hüseyin Kartal. ‘Çirkin’ dedikleri bu insanların aileleri, çoluk çocucuğu, eşi dostu, izzet-i nefisleri varmış, kimin umurunda. Önemli olan bu güruhun kendi kendilerini tatmin etmesi. Her biri birer camiaya malolmuş, ülke futboluna hizmet etmiş bu futbolcuları meze yapacaklar, sonra da eğlenecekler, akılları sıra! Galatasaray, Beşiktaş ve Denizlispor camiaları bir an önce harekete geçerek bu terbiyesizliği durdurmalıdır. Milli futbolcuları aşağılamak, onlarla dalga geçmek, edepsizliklere alet etmek bu kadar kolay olmamalı. Zira onlar kolay yetişmiyor, biz de kolay harcatmamalıyız. Türkiye, bu kadarını da haketmiyor. TMOK’tan olimpik seferberlik... Rahmetli Sinan Erdem’in bayraktarlığını yaptığı “olimpizm” ülküsü bu günlerde hayata geçiriliyor. İstanbul’un olimpiyatı almasından daha da önemlisi, olimpik bilince sahip bir toplum modeli ortaya çıkartmaktır. Bir toplum bu bilinçten yoksunsa -ki Türk toplumu öyle- olimpiyat düzenlemenin de hiç bir anlamı yoktur. Zaten olimpik bilince, olimpizm kültürüne sahip olmayan bir kente de kolay kolay oyunları düzenleme hakkı vermezler. Bir toplumun böylesi bir bilinçle bir anda donatılabilmesi ise pek mümkün değildir. Eğitim yoluyla verilebilecek olimpik bilincin topluma kazandırılabilmesi, uzun yılları kapsayacak meşakkatli bir çalışmadır. Ve ancak toplumun geleceğini oluşturacak yaşı küçük bireylere böylesi bir çalışma yapılmasıyla mümkündür. İstanbul’a olimpiyatı kazandırmak için oluşturulan Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK), alt kuruluşularından ‘Olimpik Akademi Komisyonu’ vasıtasıyla haftanın üç günü yüzlerce ilköğretim öğrencisine olimpiyat semineri veriyor. Ataköy’deki Olimpiyatevi’nde yaklaşık iki aydır düzenlenen seminerlerde çeşitli okullardan gelen 9-11 yaş arası öğrencilere interaktif bir sunumla, ‘spor kültürü, olimpizm, Fair Play, çevre, sağlıklı beslenme’ konularını temel alan bilgiler aktarılıyor. Profesyonel eğitimciler tarafından eğlenceli bir atmosferde verilen dersler sayesinde öğrenciler, bugüne kadar hiç duymadıkları kavramlarla tanışıyor, spor kültürü ve olimpiyat ülküsüyle donatılıyor. TMOK’un bugüne kadar geliştirdiği en faydalı projelerden biri olan, ‘spor kültürü ve olimpizm seminerleri’ sayesinde daha sağlıklı ve bilinçli nesiller yetiştirilmesi hedefleniyor. Teknosa, Eti ve Coca Cola firmalarının sponsorluğunu yaptığı proje, İstanbul’un geleceğine ışık tutacak bir çalışma. Aynı zamanda, olimpiyatı almanın yolunun sadece tesislere yapılan yatırımlardan değil, insana yapılan yatırımdan da geçtiğini ortaya koyan bu projeye emeği geçenlere kocaman bir alkış. Bir toplumun geleceğini inşaa etmenin hazzının yerini hiç bir şey alamaz. O duygu kelimelerle tarif edilemez. Türkiye, bu eğitim gönüllülerini belki yakın, belki uzak bir gelecekte minnetle anacak.

YORUM YAZ