MENÜ

Arka Bahçe

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Her şey bir düşle başlar İnsanın yazgısını belirleyen en önemli etmenlerden biri, büyük düşünmesi, hayal kurması, hayallerinin peşinde koşabilmesidir. Yani standardın dışına çıkması, stardartüstü olmasıdır. Tarih boyunca, standartüstü olmayı başaranların birçoğu yaşadıkları çağlarda “hayalperest” diye alaya alındı, bir kısmı lanetlendi, cezalandırıldı, ölüme mahkûm edildi. Oysa, savundukları aykırı fikirlerle kendi yazgılarını belirleyen bu bir avuç azınlık, kurdukları hayalleri gerçeğe dönüştürerek aynı zamanda insanlığın yazgısını da değiştirmeyi başarmışlardır. Yazının bulunmasıyla başlayan uygarlık tarihinin kilometre taşlarını döşeyen bu düşünürler, bilim adamları-kadınlarıdır. Standardın, katı kurallar ile yasak ve günahlardan oluşan o görünmez, kalın duvarlarını yıkarak, özgür dünyanın temellerini atan ölümsüzler... Aristo’dan Galileo’ye, Leonardo da Vinci’den Madam Curie’ye, Edison’dan Einstein’a, Pasteur’den Fleming’e, Voltaire’den Sartr’a kadar yüzlerce dahi, geçmiş yüzyıllarla kıyaslanamayacak kadar değişen, kolaylaşan hayatımıza imza atarak, isimlerini ilelebet insanoğlunun ortak hafızasına kazımışlardır. Bunlara, aralarında Atatürk’ün de olduğu bir kaç büyük devlet ve siyaset adamı da eklenebilir elbette... Gündelik yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası olan sporda da durum farklı değildir. Türkiye bugün hala dünya üçüncüsü apoletini omuzunda taşıyorsa, UEFA ve Süper Kupa sahibi bir kulübümüz varsa, Şampiyonlar Ligi finaline evsahipliği yapabiliyorsak, Formula 1 organize edebiliyorsak; bu, büyük düşünen, bir avuç büyük spor adamı sayesinde olmuştur. Futbolumuzu, Avrupa ve Dünya’nın zirvesine çıkaran sürecin baş mimarları hiç kuşkusuz, Mustafa Denizli ile Fatih Terim’dir. Denizli ve Terim, Derwall ile Piontek’ten edindikleri bilgi ve birikimin üstüne katarak kendi ekollerini yaratmış ve ardından kurdukları hayallerin peşinden koşmuşlardır. Statüko bekçilerinin her türlü eleştiri ve saldırısına göğüs gererek inandıkları yolda yürümüş, futbolumuzu 20 yıl önce hayal bile edilemeyecek bir noktaya getirmişlerdir. Onların ki, Türk sporcusunun ufkunu açan, özgüvenini kazandıran, bir düşünce devrimiydi... Bir daha asla geri dönülmeyecek bir devrim... Denizli, Terim, Erdem ve Tahincioğlu İstanbul’un 2000 Olimpiyat Oyunları’na adaylığıya başlayan süreçte henüz amacımıza ulaşmış değiliz. Yakın bir zamanda ulaşacak gibi de görünmüyoruz. Ancak bu sürecin bize kazandırdıklarını da kimse inkar edemez. Gerek tesis, gerekse olimpik bilinç olarak... Bunun mimarı da rahmetli Sinan Erdem’dir. Erdem, ölene kadar kurduğu olimpiyat düşünün peşinde koşmuş, fitili ateşlemiştir. Ve bu yoldan geriye dönüş yoktur. İstanbul bir gün mutlaka olimpiyatı düzenleyecek... İşte o zaman, Sinan Erdem’in ülke sporunda açtığı çığır daha iyi anlaşılacak. Türk sporunda büyük düşüncenin son ürünü ise, bir haftadır birlikte yatıp kalktığımız Formula 1 organizasyonudur. Çok değil daha üç yıl önce, bir tanesinin bile herhangi bir etkinlik için ülkemize gelmesi olay olan dünyanın en iyi pilotlarını kanlı canlı izledik. Dünya da bizim yaptığımız organizasyonu, İstanbul’u ve Türkiye’yi... Bu muhteşem fikrin babası ise Otomobil Sporları Federasyonu Başkanı Mümtaz Tahincioğlu’ndan başkası değil. Göreve geldiği andan itibaren Formula 1’i telaffuz etmeye başlayan Tahincioğlu, ilk olarak Dünya Ralli Şampiyonası’nın bir ayağını Türkiye’ye getirerek, ne kadar kararlı olduğunu gösterdi. Ardından Formula 1 için kolları sıvadı. Kurduğu hayalin peşinde yalnız kendi koşmadı. Devleti, yerel yönetimleri, işadamlarını da ikna ederek ortak bir hedef oluşturdu. Ve sonunda başardı. Tıpkı, büyük düşünen diğer büyük adamlar gibi. Ülke sporunun daha nice Terim, Denizli, Erdem ve Tahincioğlu gibi liderlere ihtiyacı var. Potansiyeli olanlara sesleniyorum: Kırın kabuğunuzu, hayal kurun. Kurmaktan utanmayın, söylemekten de, peşinde koşmaktan da... Ve düşlerinizi öldürmeyin.

YORUM YAZ