Arka Bahçe

Haberin Devamı ›
Kelebek etkisi“Kelebek etkisi” isimli bu teori, adını Edward N.Lorenz isimli bir meteoroloji mühendisinin hava durumuyla ilgili verdiği örnekten alıyor. Lorenz, bilgisayarıyla yaptığı hesaplara dayanarak Amazon ormanındaki bir kelebeğin kanat çırpmasının, Avrupa’da fırtınaya neden olabileceğini ileri sürer. Küçük bir parmak hareketiyle yıkılan bir domino taşının, milyonlarca taşı yıkabildiği “Domino Etkisi”yle de benzerlik taşıyan bu teori, insan yaşamındaki çok küçük bir ayrıntının, ileride akılalmaz büyüklükte olaylar silsilesine neden olabileceğini iddia eder. Hiç hesaplanmayan, planlanmayan, üzerinde durulmayan, önemsenmeyen bir davranış, bir karar anı, yıllar sonra karşımıza bir trajedi olarak çıkabilir. Ya da tarifi imkansız bir mutluluk... Veya yalnız bireyin değil, belki içinde yaşadığı toplumun, hatta dünyanın kaderini değiştirebilecek bir süreç... Ülkelerinin ve dünyanın kaderinde etkili olan büyük liderlerin yaşamlarının belli dönemlerinde mutlaka bu türden kırılmalar olmuştur. Onları, liderliğe, dolayısıyla insanlık tarihini değiştirebilecek makam ve mevkiiye getirecek kırılmalardır bunlar. Spor da, aslında süreç içinde ortaya çıkan, ancak pek dikkat çekmeyen ya da kaale alınmayan minimal ayrıntıların, bütüne olan etkisinden oluşur. Maç içinde herhangi bir futbolcunun yaptığı küçük bir hata, takımının hem o karşılaşmayı, hem de belki muhtemel bir şampiyonluğu kaybetmesine, hatta etkisi yıllar sürebilecek yeni bir sürecin başlamasına neden olabilir. Tıpkı, 14 Nisan 2000 yılında Beşiktaş kalecisi Fevzi’nin, Halilagiç’in verdiği geri pasını ıskalamasının, Galatasaray’ı üst üste dördüncü şampiyonluğuna, belki o moralle bir ay sonra UEFA Kupası’na taşıyacak süreci başlatması gibi... Bu olay aynı zamanda, Beşiktaş’ın uzunca bir süre bocalamasına, Fevzi ile Halilagiç’in de futbol kariyerlerinin süratle başaşağı gitmesine neden olmuştur. Burada “Kelebek Etkisi” diye niteleyeceğimiz olay, aslında Fevzi’nin ıskalaması değil, Halilagiç’in geri pasını atmaya karar vermesi ya da bir refleks olarak topu kalecisine oynamasıdır. Artık hayatımızın bir parçası olmaktan çıkıp, ta kendisi olan sporda, “Kelebek Etkisi” diyebileceğimiz bu türden binlerce, belki milyonlarca ayrıntı mevcuttur. Bizler için önemli olan, yıllar sonra doğuracağı önemli sonuçları öngörerek o ayrıntılara hükmedebileceğimiz doğru kararları verebilmektir. Kişilerin, takımların, camiaların geleceğe doğru hamle yapması veya bulunduğu yerde patinaj yaparak, rakiplerinin gerisinde kalması buna bağlıdır. Zira yaşamın içindeki herşey dolaylı ya da dolaysız birbiriyle ilintilidir. Ve birbirini tetikler. Direkt veya endirekt. İnönü Stadı’ndaki bir kelebeğin kanat çırpması, Kopenhag’da Arsenal’in başına fırtına olarak patlayabilir! Keza, ağzından çıkanı kulağı duymayan bir densiz yöneticinin kışkırtıcı bir demeci, tribünlerde önü alınamayan olaylara, kan dökülmesine, insanların ölümüne neden olabilir. Bu nedenle, birbirimizin gözünü oyarken, tepişirken, karşı tarafı suçlarken, küfürler, hakaretler ederken, eylemlerimizin ve söylemlerimizin nelere yol açabileceğini hesaplayabilmeliyiz. Ve kelebekleri unutmamalıyız! Etkisini de...Sahte çocuklar!Önce Murat isimli bir gencin Yalova’dan gönderdiği şu maili okuyalım: “Ben Yalovaspor 14-16 Yaş B - Genç takımının bir futbolcusuyum. Bursa İnegöl’de düzenlenen birinci kademe maçlarında bir üst gruba çıkmaya hak kazandık. Fakat rakibimiz Çanakkale Dardanelspor’un yapmış olduğu itirazdan sonra bu hak elimizden alındı. Bu konuda bütün suç, kardeşinin nüfus kağıdını kendininmiş gibi resimletip Yalovaspor’u oyuna getiren Ö.E.isimli takım arkadaşımızındır. Biz bu kişiyi yaklaşık 1.5 senedir Y.E. olarak tanıyoruz. Kendisinin yaşı büyük olduğu için kardeşinin kimliğini alarak lisans çıkarmış. Bu olay ortaya çıktıktan sonra vermiş olduğu dilekçede herşeyi futbolcu olabilmek için kendisinin düzenlediğini itiraf etti. Bu durumda bir suçlu aranırsa bence işin başladığı yer nüfus müdürlüğüdür. Çünkü kendi resmiyle Y.E. olarak kimliği var. Bu durumda Yalovaspor’un bir suçu var mı? Biz futbolcular ve ailelerimiz bu olaydan dolayı perişan olduk. Hiç suçu olmayan alt yapıda görevli 5 hocamız da istifa etti.” Buna benzer bir olay da geçtiğimiz hafta Fulya Stadı’nda yaşandı. Grubunu namağlup lider olarak tamamlayan Ramispor’un 12-14 Yaş Takımı, Türkiye Şampiyonası eleme maçı için Çeliktepe ile karşı karşıya geldi. Ancak sahaya çıktıklarında ağızları bir karış açık kaldı. Rakibin hemen hemen tamamı, kendilerinin fizik olarak neredeyse iki misliydi. Maç başladı. İlk yarıyı 3-0 yenik kapadılar. Üç de sakat verdiler. Sakatlardan biri kaburgaları kırıldığı için hastaneye kaldırıldı. Kemik testi yapılmadığı için itirazlarının dikkate alınmayacağını gören kulüp yönetimi, bunun üzerine ikinci yarıya çıkılmamasını kararlaştırarak çocukları sahadan çekti. Aslında Türkiye’de yapılan alt yapı liglerinde bu türden olaylar çok yaşanır. Sahte kimlikle, sahte lisansla yaşları küçültülerek sahaya çıkarılan çocukları hep biliriz, duyarız. Bu yalnız futbolda değil, bütün branşlarda karşımıza çıkan sporumuzun kanayan yarasıdır. Bu konuda suçlu olan da, yarış atı gibi yetiştirdiği çocukların başarısından kendine pay çıkarmaya çalışan üç kağıtçı, sahtekâr, cahil-cühela antrenör ve yöneticilerdir. Ve ne yazık ki, bu güruha teslim edilen çocuklar da zehirlenerek, ileride karşımıza birer canavar olarak çıkıyor. Yani en çok eksikliğini çektiğimiz Fair-Play anlayışı, daha doğmadan kürtajla alınıyor ve katlediliyor. Büyüklerimizin dikkatine!..