MENÜ

Arka Bahçe

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Kendi gölgesine sığınan toplum... İnsanı sığınmaya iten nedenlerin başında, korku ve paranoyanın tetiklediği kaçış sendorumu gelir. Hayatından hoşnutsuzluk, mutsuzluk, çekilen yoğun acılar, yaşanan travmalar, elem ve keder de sığınma isteği doğuran diğer faktörlerdir. İlk insan, hayatta kalma dürtüsüyle mağaralara sığınmıştır. Çağlar ilerledikçe, savaşlardan ve zalim diktatörlerin baskısından kurtulmak için evlerin ve toprağın altına sığınaklar inşaa etmiştir, yeryüzünün efendisi... İnsanın, kendini, kendi cinsinin kötülüklerinden korumak için elleriyle yaptığı sığınaklar günümüzde varlığını koruyor elbette... Ancak sığınma dürtüsü, öz itibariyle biçim ve içerik değiştirmiştir. Yoğun çaresizlik duyguları eşliğinde yaşanan sığınma ihtiyacı kişiden kişiye farklılık gösterir. Kimi alkole, kimi dine, kimi ideolojilere, kimi düşlere, kimi hayellere, kimi akla, kimi bilime, kimi ailesine, kimi dostlarına, kimi otoriteye, kimi kendi içine sığınır. Kimi de, küçük kardeşim Yusuf Turhan gibi kendi gölgesine... Sığınmaya çalıştıkça kendinden kaçan gölgesine... Tahsil hayatının yarısından fazlasını acımasız koşulların hüküm sürdüğü yatılı okullarda geçiren Yusuf, oralarda çektiği acıları, korkuları, yaşadığı düşkırıklığını, travmayı, yazdığı bir denemede başlığa çıktığı tek bir cümle ile özetlemişti: “Gölgesine sığınan çocuk.” Yazarlık yeteneğinin benden daha iyi olduğuna inandığım sevgili kardeşimin, örselenmiş, zedelenmiş, yaralanmış bir hayatı özetlediği bu kısacık cümlesinin peşinde yıllarca koştum. Aslında hiç bir yere sığınamamak, orta yerde, her türlü saldırıya açık olmak anlamına gelen bu nafile çabayı, kendime ve içinde yaşadığım topluma uyarlamaya çalıştım. Ve aslında hepimizin, kaderimizi belirleyenlerin zulmünden kaçmak için kendi gölgemizden başka sığınacak yeri kalmayan birer çaresizler ordusu olduğu sonucuna vardım. Çünkü, seren direği kırılan bir yelkenli gibi açık denizlerde oradan oraya savrulan bu toplum, dönem dönem çeşitli limanlara sığınmaya çalışmıştır. Kah ABD’ye sığınmış, kah milliyetçiliğe... Bazen laiklik mendireğinin arkasına çekilmiş, bazen de köktendincilik... Ancak korunmak için girdiği her limanda bir parçasını, bir umudunu bırakarak, yeni sığınaklar aramıştır kendine. Akla ve bilime sığınmayı bir türlü düşünemeyen bu yaralı toplumun son yıllardaki korunağı ise futbol oldu. Galatasaray’ın tarihi başarısıyla, “nihayet” güvendeyim dedi. Ancak asıl hezimeti burada tadacağını anlaması için fazla beklemesine gerek kalmadı. Huzur bulmak için sığındığı futbol, toplumun ruhunda ideolojilerden daha fazla yaralar açtı. Toplum yaralandıkça, bilincini de yitirmeye başladı. Ve bizleri, son sürat yokuşaşağı yuvarlayan, kimliğimizi, kişiliğimizi, değerlerimizi yitirmemize neden olan malum televizyon programları devreye girdi. Son limandan demir almadan önce aşağıdaki satırlara bakmakta fayda var... “Biz nerede hata yaptık” diyebilmek için... Yıllardır Türk futbolunun içinde hakemlik, yorumculuk, spor yazarlığı gibi üst düzey görevlerde bulunan Erman Toroğlu’nun, TBMM Sporda Şiddet, Şike ve Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Komisyon’da yaptığı açıklamalardan satır başları sunuyorum: - “Şike herkesin gözünün önünde yapıldı. Diyarbakır - Elazığ maçında şike, Rize - Akçabat karşılaşmasında herhalde yanılmıyorsam aynı hesap. Türkiye’de adalet mekanizması kanaatle küme düşürebiliyorsa, düşürselerdi. - 10 gündür teşviğe aracılık eden konuşuluyor, teşviği veren Aziz Yıldırım hiç konuşulmadı. Hadi konuşsanıza, gitsenize üstüne. Arkada dev var çünkü. O aysbergin üstü. - “Futbolda para var, mafya da var” - “Federasyon seçimlerine karışan mafyaya devlet ‘burada ne geziyorsun’ demedi” - “Eski Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy hakem tayin etti” - “Eski MHK Başkanı Bülent Yavuz’u futbolun yanından geçirmem, ama TRT’de yorum yapıyor” - “Çelik ve Uzun’un kellesi uçuruldu” Şimdi söyler misiniz?.. Sığınacak neyimiz kaldı ki?.. Kendi gölgemizden başka... Zaman Gazetesi’nden özür diliyorum... Geçtiğimiz hafta bu köşede, “Zaman Gazetesi’nin ayıbı” başlıklı bir yazı kaleme aldım. Yazımda Zaman Gazetesi’nin dağıttığı, “Yılın Sporcuları Ödülleri”nde haksızlık yapıldığını, Paralimpik Oyunları’nda biri altın, biri bronz olmak üzere iki madalya alan engelli atıcı Korhan Yamaç’ın da ödüle layık görülmesi gerektiğini belirttim. Ödülü okurların verdiğini bildiğim için, Yamaç’ın, Zaman tarafından aday gösterilmediğini ve bunun için seçilmediğini ileri sürdüm. Benim bu sonuca varmama neden olan, gazetenin internet sayfaları üzerinde yaptığım araştırmaydı. Ertesi günü, mail kutuma gönderilen aday listesini görünce yanıldığımı anladım. Demek ki yeteri derecede araştırmamışım. Korhan Yamaç da aday gösterilmiş, fakat okur seçmemişti. Zaman Gazetesi Spor Servisi’ne yaptığım haksızlık nedeniyle tarifsiz bir üzüntü duydum. Birçoklarına göre kısa sayılabilecek 12 yıllık gazetecilik yaşamımda ufak tefek bazı hatalarım oldu. Ancak ilk kez bir camiayı rencide edecek bu çapta bir hata yaptım. Bundan dolayı haksız yere suçladığım Zaman ailesinden ve yanlış bilgi vererek yanılttığım siz okurlarımdan özür diliyorum. Affola...

YORUM YAZ