Arama

Popüler aramalar

Sonsuza kadar

Haberin Devamı

Manisa’da işimden çıkıp evime dönerken Sabuncubeli’nde 3-0 mağlup duruma düştüğümüz, Bornova’ya geldiğimde 5-0, eve geldiğimde 8-0 olan İngiltere maçımızı da hatırlarım, Hakan’ın sol ayağından çıkan füzeyle İsviçre’yi mağlup ettiğimiz ve Avrupa Şampiyonası finallerine ilk kez gittiğimiz maçı da... Letonya’ya elenişimizi de hatırlarım, Dünya üçüncülüğünü kucaklayışımızı da... Bitti dediğimiz anda defalarca dirildiğimiz Avrupa Şampiyonası’nı da.

Bu ülkenin yetiştirdiği üstün yetenekli sporcu ve ezber bozan teknik adamların maç sonucuna göre paçavraya çevrildiğini de gördüm; Lichtenstein, San Marino galibiyetlerinde kahraman ilan edildiğini de... Dünya üçüncüsü olmamıza rağmen başarısızlık değerlendirmesi yapan gazeteci de gördüm.

Coşkun hocayı da tanıdım, Fatih hocayı da, Mustafa hocayı da, Şenol hocayı da, Ersun hocayı da, Abdullah Avcı’yı da... Hakan Şükür’ü de, Rüştü’yü de, Okan’ı da, hayatında ilk kez milli takıma seçildiğinde gururlanan, heyecandan konuşamayan yüzlerce oyuncuyu da... Ve dün 500. maçımızı oynadık. Ama ne milli maç?

“İki gün sonra Galatasaraylı futbolcuların lig maçı var, oynatılmaları doğru mu, yanlış mı” tartışmalarının gölgesinde başlayan bir milli maç. İlk milli maçımızdan bu yana geldiğimiz noktaya bakın. Milli maçların toplumsal bir eğlence ve heyecan olma noktasından, angarya olarak görüldüğü günlere geleceğine kim inanırdı.

Türkiye Cumhuriyeti yaşadığı, dünya durduğu müddetçe milli maçlarımız devam edecek. Önümüzdeki on yıllarda; milli maçları tekrar bir şenlik havasına sokup heyecanla beklediğimiz, Ay-Yıldızlı futbolcularımızı hangi kulüpten hangi ülkeden geldiğine bakmaksızın sevgiyle kucakladığımız, yabancı teknik adamlardan paramızla mucize istemektense, kendi teknik adamlarımıza güvenip yabancılar kadar destek sağladığımız, gurbetten ülke milli takımlarına katkı yapmak için gelen sporcularımız hakkında kırıcı yorumlar yapmaktansa bu ülkede doğup büyüyen çocuklara Avrupa’daki kulüplerin verdiği eğitimi verdiğimiz, kazananı kahraman kaybedeni hain olarak nitelendirmediğimiz günlere gelmemizi diliyorum.

Milli maçlarda Türkiye’yi, Türkiye’ye yakışır şekilde temsil etmek için emek veren, federasyon başkanlarından yöneticilere, teknik adamlardan futbolculara, malzemecilerden sağlık ekiplerine herkese teşekkür ediyorum... Onur’dan başlayıp Burak’a, Gökhan’dan Arda’ya, Semih’ten Hasan Ali’ye, Bekir’den Selçuk’a teknik değerlendirme yapmaya gerek görmüyorum. Çünkü tarihi bir maçta Ay Yıldızlı formayı tamamı haklarıyla aldılar. Ve bunun onuru onlara yeter.

Görevlerini biliyorlar. İnanıyorum ki, umutsuzluğumuzu umuda onlar çevirecekler...

Ay Yıldız varsa, angarya yoktur...

Yazarın Diğer Yazıları
Tümü

‘’Son düdüğe kadar‘’

15 Kasım 2012, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI