Arama

Popüler aramalar

Bir büyük, iki küçük hatırlatma

Abone OlGoogle News

Artık Türkiye’de veya Türkiye adına elde ettikleri başarılar büyüklüklerini tanımlamaya yetmeyecek, Fenerbahçe’nin kendi adına belirleyeceği yönetim felsefesi Türk sporunun önümüzdeki dönemde (öyle görülüyor ki, minimum 5- 10 yıl) gelişimini ya da gerilemesini çok büyük ölçüde etkileyecektir...

Haberin Devamı

(27.03.2008/FANATİK)
UEFA 2000’in sonbaharında kulüp lisans sistemini başlattı... Amaç bütün (tekrar okuyalım: bütün) profesyonel kulüplerin uygulaması için minimum standartlar oluşturmak, bu yoldan, profesyonel futbolun sağlıklı bir gelişim elde etmesi, kulüplerin “ekstra bir şeyler yapmaya gerek kalmaksızın” varlıklarını sağlıklı bir şekilde sürdürmeleriydi... Bunun altında da diğer amaçlar, altyapılardan, futbolcu- izleyici haklarına kadar bir sürü doğrudan ya da dolaylı amaç bulunuyordu...
TFF de bu lisans uygulamasının el kitabını Kemal Onar’ın başkanlığındaki bir ekip ile bazı çevri değişiklikleri bulunmasına rağmen 2001’de hazırlayıp yayınladı...
Klasik bir uygulama şaşkınlığı, telaşı içinde, aslında son derece basit ve açık olan standartların ne anlama geldiklerini tartışa tartışa, pek gerekliymiş gibi eğitim-seminer falan vererek yola çıkıldı...

Haberin Devamı

Çıkış o çıkış!

Eğitim verenlerin yetkinliklerinin ne olduğu bir yana gitti, “eğitim alan kişilerin” şimdi nerede oldukları kimin aklında kaldı? Aradan geçen 8 senede her yıl yeniden alınması gereken lisansa sahip olan kulüp sayısı yalnızca 11! Bu rakam olması gereken standartlar açısından, bu rakam kendisine “profesyonel” denebilecek kulüplerin sayısıdır... Profesyonellik iddiasında olup da gece gündüz çatır çatır çek-senet kesilen, simsarların kol gezdiği futbolumuzun %3’ü!
Federasyon yönetimleri yapmaları gereken objektif uygulamayı yapmamayı, etkin bir kaçınma ile bir federasyon güvencesi olarak ortaya koydular...
“Gerçekten titiz davransak, profesyonel kulüp kalmaz” diye göz korkuttular... UEFA kulüp standartlarını keyfi bir şekilde Avrupa kupalarına katılacak kulüpler ile sınırladılar...
Bu kesin bir saptırma idi: UEFA kupalara katılan kulüplerde lisans istedi ama yalnızca kupa temsilcilerinde bulunmalıdır dememişti...
Bugün Türkiye’de kulüp yönetimleri UEFA kulüp lisansının yalnızca Avrupa kupalarına katılacak kulüpler için gerekli olduğunu düşünerek kıllarını bile kıpırdatmıyorlar...
UEFA kulüp standartlarının özellikle mali kriterler bakımından toleranssız şekilde uygulanması, futbolumuzun temizlenmesinin başlıca yoludur...
Katı bir mali denetim ve kontrol, sıkıntının çoğunu çözecektir: Para hareketinin defterde görünen denkliği de yeterli olmayacaktır. Paranın gösterilen rotasında bir yolsuzluk bulunup bulunmadığı mutlaka denetlenmeli, tek liranın bile şüpheli bir gerekçe ile kullanılmadığından emin olunmalıdır... Futbolcusuna para veremeyen bir kulübün, tesisinin bütün seramiklerini değiştirdiğini gösteren faturanın gerçekliği mutlaka araştırılmalıdır...
Yolsuzluklarda çekler senetler kullanılıyorsa, yolsuzlukların örtülmesinde de çekler senetlerin kullanılması gayet mümkündür!
Birkaç yüz kulübün nefes aldırmasızca denetlenmesi rahatsızlık yaratabilecektir ama Türk futbolu da bu sayede nefes alacaktır... Simsarların kabiliyeti gereksiz hale gelmeli ise ilk adım budur...
UEFA kulüp lisans standartları büyük bir oranda kulüplerimizin profesyonellik koşullarını sağlamadığını gösterecektir... Bu başlangıçta moral bozucu da olabilir ancak Türk futbolu acı ilacı içmek mecburiyetindedir... Bir an önce...
Lig değiştirmek zorunda kalan birçok kulüp, gururlarının kırıldığını hissedebilir fakat bu duyguyu da aşmak zorundayız...
En aşağıdan, somut kulüp yapılanmasını gerçekleştirme hedefi için mücadele etmek; parasız pulsuz, kendi kaynaklarını üretemeden, hep bunalım içinde lig çıkma, ligden düşmeme, en önemlisi de yarınını göremeden yönetme, hep kısa vadenin sorunlarını çözmeye mahkum yaşama mecburiyetinde olmaktan yeğdir...
(27.03.2008/FANATİK)
(Cem Can)
(07.08.1962/30.05.2012)
(Abi bir yıl doldu yanımızdan gideli. Bir kaç kişi dışında hatırlayanın olmadı. Önemli işleri var, dert etmiyorum.
Ben iki yazından iki alıntıyla hatırlatayım istedim. Ülkem uyarılarının dikate alınmamasının bedelini ödüyor. Kişileri cilalayanlar baş köşede yorum yapıyor. Yazıların arşivlerde duruyor. Uzun yazı okuyamayanların, “bize birşey olmazcıların” bedelini çocuklarımız ödemeye devam ediyor. Nur içinde yat)

Haberin Devamı