Alkışlamak gerekmez mi?

Haberin Devamı ›
Selçuk’un bir anlık gafletiyle gelen ilk gol tribünleri bir anda ateşliyor ve Benfica ‘Azgın boğalar mangası’ gibi saldırıyordu Fenerbahçe defansının üstüne. Fenerbahçe’nin karşı atakta yakaladığı çok haklı penaltı kararı sahayı bir anda karıştırdı. İtiraz kalabalığı ve kargaşası arasından vakur tavırları ile sıyrılan Fransız hakem atışı kontrol etti ve Kuyt’ın düzgün vuruşu ile gelen gol Sarı-Lacivertli takımın final kapılarını yeniden ardına kadar açtı. Bu arada hücuma çıkış paslarında hatalar yapan ve maçın atmosferine kapılan orta alancılar arasında genç Salih’in üstün tekniğini konuşturması, sakin ama çabuk oynama özelliği dikkat çekti. Fenerbahçe, ‘başa-baş’ bir futbol kapışmasının tarafı oluyordu ama Lizbon’da Benfica’nın galibiyet golü geldi. Tur ve finalist olma şansını yakalamak için Benfica’nın gole, Fenerbahçe’nin ise golsüz geçecek bir zaman dilimine ihtiyacı vardı ikinci 45’te... Benfica tüm hatlarıyla Fenerbahçe savunmasına kanatlardan ve göbekten sürekli saldırıyor. Fenerbahçe ise durumu korumak adına her türlü savunma çarelerini deniyordu, üst düzey bir tempoda devam eden yarışmanın gündeminde.
Ancak Benfica’nın dalgalar halinde çok adamlı hücumlarına dayanmak da mucize gibi geliyordu insanların mantıklı düşüncelerine... 66. dakikada 3. Benfica sayısına ne söylenebilir ki! Fenerbahçe elinden geleni yapmış; yarı finale kadar gelmiş ve sonunda kötü kadere teslim olmuştu Lizbon’da... Futbol sonuçta böyle bir oyundur işte. Hata ve sevaplarıyla yarı finale kadar taşınmış bir Fenerbahçe’yi son anda elenmiş de olsa alkışlamak gerekmez mi?