Arama

Popüler aramalar

Kayıp

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Gökhan Gönül’ün performansı futbolsever hınzırlığımızı harekete geçirdi ve akıllarımıza “Carlos, Cafu’sunu buldu” cümlesi düştü. Ama 93’te Kıtalararası şampiyonluk maçında Milan’a karşı hafif serseri havalarında, aklına eseni yapmaktan çekinmeyen Cafu ile 2002’de Dünya Kupası’nı kaldıran Cafu arasında hem karakter hem de futbol anlamında dağlar kadar fark vardı. Gökhan, bu hikayeleri bilmeli. Medya ve taraftarın kolayca terketme sanatına direnebilmek için.
Cafu, Carlos, Kaka, Messi ve diğerleri başka dünyanın adamları. Onlardan sadece birer tane var, vardı! Esas sormamız gereken niye bizim futbolcularımız, bu isimlerin dışında kalan, teknik anlamda daha ortalama diğerleri gibi olamıyor? Yani gelişebilen, öğrenen, takım içinde nasıl oynaması gerektiğini bilen bir yığın anti-kahraman gibi. Arka plandaki Kaka olamayacak yığınla kaliteli isim gibi.
Türkiye’de gerçekten futbolcu yetiştiriliyor mu yoksa varolan yeteneklerini parlatıp, iki kulak çekip meydana mı salıyoruz? Paylaşabilmek, karakter, takım oyuncusu olmak, nasıl konuşacağını bilmek öğretiliyor mu? Şanslı olanlar, vasıfları güçlü ve doğru insanlarla çalışanlar ayakta kalıyor (Gökhan gibi). Ya diğerleri? Neden hâlâ Anadolu’daki her futbolcu için “İstanbul’a gelirse bozulur” korkusu hat safhada?
Daha iyisini yapabilecek gücü varken evinde 4 büyük takıma karşı beraberliği kazanç gören, sözde tepeyi zorlayan diğer kulüpler ne sunuyor? Futbolcularını yaratıcı olmaktan men eden, yaratıcılığını öldüren dar kalıptaki taktikler... Hücum organizasyonunu beceremeyen onlarca ekip. Milli takımda ne yapmalarını bekliyoruz? Esas fikir hep yememek, yenilmemek. Üstelik takım savunmasını kültürünü yerleştirememiş bir ülke iken! Önce kaybetmemeyi düşünen futbolculara kazanmayı öğretmek, hele 20 yaşından sonra ne zor iş.
Yetenekli ama disiplinsiz, fazla çalışmayan, uyum sağlamakta zorlanan, küsen, temel futbol bilgisinde eksikleri olan. Futbolcu yetiştirmek, şut çekmeyi öğretmekten öte olmalı.
Bu kadar tesadüfe emanet edilmiş hiçbir organizasyon kalıcı başarıya ulaşamaz. Herşey bireyler ve kulüpler çapında kalır. İşin acı tarafı, milli takımın 2002 sonrası düşüşünün sorumluluğu büyük bir kandırmacayla gençlerin üstüne yıkıldı. Dendi ki, “2002’deki kadar yetenekli oyuncular artık yok.” Oysa 2002’den sonraki nesil ve nesiller, futbolu çok daha uluslarası seviyede yorumlayabilen, birden fazla pozisyonda oynayabilen, takım bilinci daha yüksek, takım savunmasına çok daha uygun ve paylaşarak oynamayı becerebilecek isimler. Bir kısmını, yaşları 20 bile olsa yukarı taşıma ve geliştirme şansımız vardı. Futbolun siyaseti ve koltuk kapma oyunları onları harcadı. Bakalım yeniler ne olacak?