MENÜ

Oh my God

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Ama benim maçtan çok ilgimi, bu sezon Beşiktaş’ın müzmin yedeği olan Tümer Metin’in koluna yaptırdığı dövme çekti. Tümer koluna (Only God can judge me / Beni sadece Tanrı yargılar) yazdırmış. Tuhaf! Nedense, Tümer, bizi yöneten irili ufaklı ‘mühim şahsiyetlerin’ her başı sıkıştığında son hızla girdikleri bu pek korunaklı limanı futbol sahalarına kadar indirmeye gerek görmüş. Bilindiği gibi bir başka ‘su sızdırmaz’ sığınak da ‘vatanseverliktir.’ Olmadık haltları karıştırıp, ‘Vatana canım feda’ diye bağıranlardan, yakalanınca ‘Ülkeme hesap vermeye gidiyorum’ diye yırtınanlardan ya da ‘Vatan için kurşun yiyen de kurşun atan da şereflidir’ diye demogoji yaparak ipten kazıktan kurtulmuş adamlara arka çıkanların ülkesi burası... O nedenle Tümer’in koluna yazdığı bu veciz cümle için aslında şaşırmaya gerek yok. Kimbilir, aslında bu ülkede kaç kişi sağına soluna, hatta alnının çatına bu sözü yazdırmak istiyor da utanma belası yazdıramıyor. Bir düşünün; yaşamınız boyunca kaç kez duydunuz; “Allah’tan başka kimseye hesap vermem” diyenleri... Tabii, bu işin başka yanı... Benim anlayamadığım Tümer’e ne olduğu? Acaba birileri ondan hesap mı soruyor? Hocası ya da takım arkadaşları ‘Neden iyi orta yapıp, şık paslar atmıyorsun?’ mu diyor da bıçak kemiğine dayandığı için o da dövmelerin ‘şahını’ koluna kazıtıyor? Tuhaf, ki ne tuhaf... Yoksa, “Valla, niye yaptığımı bilmiyorum. O söz çok hoşuma gitti, o nedenle yaptırdım” diyecek kadar basit bir gerekçesi mi var Tümer’in? Bu kapılar can yakacak! Bitirmeden, belki birileri kulak kabartır da maça gitmeyi ‘göze alan’ insanların ıstırabına bir parça merhem olurlar diye bir kez daha dikkati çekelim istedik. O gün yaşadıklarımızı anlatalım... Amacımız Beşiktaş - Diyarbakır maçını kapalıya sızarak izlemekti. Ama arkadaşım Adnan Bostancıoğlu ve benim Beyoğlu’ndaki hesabımız stada uymadı. Sandık ki; maç saati geç, gelen az olur giren de girmiştir, o nedenle 15-20 dakika kala elimizi kolumuzu sallayarak içeri dalarız. Tutturamadık! Kapalının önüne vardığımızda yine o alışıldık manzara karşıladı bizi. Çalışmayan kapılar ve ceplerde kalmış öfkeli, hükümsüz kombineler... İtiş kakış, bağırış çağırış gırla gidiyor. Neyse ki, bizim hatırlı tanıdıklarımız vardı da, bir telefonla locaya atlayıp maçı başından sonuna izleyebildik. Sonradan öğrendik ki, yine kapılar maç başladıktan epey sonra ardına kadar açılmış ve insanlar içeriye alınmamış, dalmış... Gazeteden ‘sıkı Beşiktaşlı’ arkadaşım Bertan Ağanoğlu maça tam 17. dakikada, arkadaşları ise 20. dakikadan sonra girebilmiş. Yani peşin parayla aldıkları kombineleri hayatlarını kolaylaştırmak bir yana daha da zorlaştırmış. Bu ‘kapı problemi’nin çözümü, ‘havuz problemi’nden daha meşekkatli bir hale geldi. Korkarım bir gün Beşiktaş tribünlerinde çok insanın canı yanacak. Sorunu kim mi çözecek? Düşünüp bulalım...

YORUM YAZ