Müthiş maç mı ?
Haberin Devamı ›
Bu ülkede futbol, 'takım tutma' ve oyunu bu 'takım tutma' hadisesine saplanmadan açıklamaya çalışma hattına geçmedikten sonra doğru verilerle tartışılamayacak ve sanırım bu nedenle de gelişemeyecek. Ligin 'en değerli' dört takımından ikisi karşılaşıyor ve maçtaki pas kalitesi amatör karşılaşma seviyesini aşamıyor. Ne sahayı kullanabiliyorlar ne de topu! Tek fark para. Fenerbahçe bütçe olarak daha yüksek değerli oyuncularla dolu ve haliyle ilk yarı boyunca daha baskın görünüyor, ancak bu sadece 'görüntü.' Orta sahasında top yapıcı Alper Potuk, Samuel Holmen ve kesici Mehmet Topal, Trabzonsporluların hatasına bağlı bir performans çizgisindeler. Tek olumlu şey Dirk Kuyt, Pierre Webo ve Moussa Sow takım topu kaptırdığı an müdafaa önündeki yerlerini anında alıyor. Ancak bu durumun dezavantajı da şu; hücuma yerleşirken zaman kaybı oluyor ve Trabzon müdafaası dengeyi kuruyor. Alper şaşırtıcı derecede olumsuz pas tercihleri yapıyor ve oyunu hızlandırma konusunda gereken etkiyi gösteremiyor.
Trabzon, Malouda'ya kilitli görünüyor... Oynadı oynuyor, oynamadı bekliyor. İkinci devre Adrian ortaya çıkmadan farkı da yaratamayacak diye düşünüyorum. Olcan sol bekte oynamakta hücum sezgisini yitirmiş gibi. Bir Paulo Henrique çalışıyor ama onun da en yakın arkadaşı 15-20 metre uzağında.
İlk devre sonunda yayıncı kuruluşta maç anlatan arkadaşlar yüksek volümde ilk yarı kalitesinden söz ediyorlardı. Son 5-7 dakikayı -ki o da şuursuz bir baskı - dışarda tutarsak sanırım televizyon başka bir maçı yayınlıyor bizim olduğumuz yerde.
Gelelim ikinci yarıya...
Yayıncı kuruluşta maçı anlatan arkadaşlar ilk yarıda ne gördülerse aslında ikinci yarıda da o vardı; plansız oyun, savruk hücum. Kim adına? Fenerbahçe. Trabzonspor futbolcu kalibresine göre oynarken bekledi ki, rakibi plan değiştirsin. Ersun Yanal, sürekli artık her şeyin değiştiği yolunda röportajlar veriyor ancak şu oyunla neyin değiştiğini tespit etmek pek mümkün olamıyor. İnsan sormadan edemiyor, Baroni oyuna etki edecek bir oyuncu değil mi ya da etki edecek bir ritme kavuşturalamadı mı? Bu maç için Fenerbahçe aleyhine eksik olan, 'oyun aklı'ydı. O da Baroni'yle tesis edilebilirdi.
Trabzon ise sol tarafta nedense Yusuf Erdoğan gibi 'fark yaratacak' bir oyuncuyu sağ tarafta pasifize etti ki, maçın en heyecan vuruşlarından birinde yine o vardı.
Maçın en iyisinin Didier Zokora olduğu düşünülürse varın gerisini siz düşünün.
Netice itibarıyla heyecanı yüksek, oyun becerisi açısından vasatı aşamayan bir maç daha izledik. Üstelik bunlar ligin en sükseli takımlarından ikisi arasında geçti.
Maç biterken esasen ilk devreden memnun olmayan ancak yayıncı olmanın zorunlu sonucu olarak vasatı aşamayan bir maçı öven arkadaşlar bu kez 'sportmence bir mücadele' klişesine sığındılar. Lakin aynı anda ortalık karışmıştı. Ekranda Fenerbahçeliler Didier Zokora'ya 'dalıyordu'. Böylece sportmence 'mücadele' retoriği de taca çıktı.
Ardından hemen 'Maraton'da yayın başladı... Şansal Büyüka'nın ligin bu haftası için açılıştaki ilk sözü "müthiş mücadele"ydi. Oysa iki maçı tam, iki maçı da fasıllarla izlemiş biriydim... Oyun fukarası bu tarz için 'müthiş mücadele' tanımını zekama hakaret ediyorlar diye düşünüp kapatacaktım ki, Hakan Şükür aynı telden topa girdi. "Ya Basta" dedim kendime. Türkçesi "Yeter artık" gibi bir şey. Olay mahallini hızla terk ederken iki gündür başta Premier lig ve Bundesliga olmak üzere iki üç maç izlemiş biri olarak, "Bunlar seni kandırmaya çalışıyorlar ancak sen bu tuzağa düşme" diyerek olay mahallini hızla terk edip, Kavacık Dörtyola doğru yola çıktım...