Derbinin ardından...
Haberin Devamı ›
Son yazıda ‘umut etmek’ten bahsetmiştim. Hep kapımızın önünde beklediğinden, onu içeri almak için gayret ve inat etmek gerektiğinden... Sanırım haklıydım. En azından gelinen noktada haklı olduğum söylenebilir.
Unutulmasın ki, hepimiz aslında, ilkin “geleceğe dönük” yaşarız. “Geçmiş”, gelecek tasavvurunun arkasından gelir. Gelecek önümüzdedir, geçmiş ardımızda. Bugün ise onu düşündüğümüz anda geçmiş olur.
Son yazıda Fenerbahçe maçının ardından gelen taraftardaki ve doğal olarak oyunculardaki ‘yıkım’dan da söz etmiştim.
Yıllarca Fenerbahçe için bir gerilim nedeni olan Beşiktaş maçları, Lucescu’nun gönderilmesinin ardından epeydir tersine dönmüş görünüyor. Uzun zamandır aynı gerilimi, Beşiktaş yaşıyor.
Fenerbahçe maçlarındaki gereksiz gerginlik, oyun içinde tuhaf acemilikleri, ‘dengesizlikleri’ de beraberinde getiriyor. İnönü’de oynanan son maçta Beşiktaş, beklemediğim ölçüde gergindi. Dışarıdan bakıldığında rahat gibi görünüyor olabilirlerdi ancak rahatlık acemiliğe değil, lakaytlığa yol açar. O maçta durum tersiydi, lakayt değil acemiydi oyuncular, çünkü gereğinden fazla gergindiler. Bu da beklenmeyen ama kaçınılmaz olan sonucu getirdi.
Fenerbahçe’yle oynanan son lig maçından önce genel kanı, inanış, algı şuydu; “Fenerbahçe ligde yatacak, Beşiktaş kupayı onlara verecek.” Ben futbolun her zaman sürprizini, yeniliğini, gericiliği er geç muzipçe mahkum eden ilericiliğini severim.
Mustafa Denizli’yle birlikte “en yeni”yi bulamadı elbette Beşiktaş. Onun için biraz daha zamana, yeni bilginin derlenmesine, dünya futbolundaki genel eğilimin idareci, teknik adam ve futbolcular tarafından algılanmasına ihtiyaç var. Ancak, takımın havasındaki epey zamandır gözlenen değişiklik, en azından bu sezon için işlerin rotasına girmek üzere olduğunu gösteriyor.
Artık İnönü’deki Fenerbahçe maçı geride kaldı. Bazen en ‘azılı rakiplerinizi’ yenmeden de hedefe ulaşıp, şampiyon olabilirsiniz. Bu tıpkı, namağlup ya da gol averajıyla arkada kalmak gibi bir durumdur, doğaldır. Eğer tersinin olduğunu düşünüyorsanız, yani ezeli rakibini yenmeden şampiyon olmayı anlamsız buluyorsanız o zaman ligdeki diğer takımlara karşı küçültücü, aşağılayıcı bir tavır içindesiniz demektir ki, bu şu meşhur ‘Beşiktaşlı duruşu’na pek uymaz sanırım. Bütün spekülasyonları boşa çıkarmak, bundan sonraki Fenerbahçe maçlarına daha bir güvenli çıkabilmek için şu kupa maçı önemli bir dönemeç. Beşiktaş bu maçta rahat, güvenli ve alabildiğince eğlenceli olmalı, oynamalı. Çünkü bu maç, moral değerler açısından aynı zamanda lig şampiyonluğunun da düğümü niteliğinde. Ne demek istediğim daha iyi anlatabilmek için, Ernst Bloch’tan bir alıntıyla bitireyim; “Çöküşten kurtulma yolunu bulamayanlarda korku, umudun önüne ve karşısına geçer...”