Arama

Popüler aramalar

'Deneme yanılma' düzenli takımlar!

Temel neden, yapısal sorunlara hiç dokunmuyor oluşumuzsa bir başka neden de bir çok alanda olduğu gibi para mefhumuyla kurduğumuz ‘kolektif yanılsama’ halindeki yaşamlarımız. Futbol piyasasında zikredilen ‘milyon euro/dolar’lar zihnimizi körleştirirken, parayı ‘hiçleştirip’, algılayamaz hale gelmemize yol açıyor. Belki biraz da bu nedenle yolsuzluk, hırsızlık haberlerine olan kayıtsızlığımız!

Bu sezon Şampiyonlar Ligi’ne ‘şampiyon olmadan’ direkt katılmak için kıyasıya çekişen iki takımdan Galatasaray sezon başından bu yana tam 13 oyuncu katmış kadrosuna. Rakibi Beşiktaş aşağı kalır mı; 15 futbolcuyla takviye yapmış! Harcadıkları parayı varın siz hesaplayın...

Ne var ki Galatasaray, hem vergi ve vergi cezası hem UEFA denetimine takılan ‘denk bütçe’ sorunuyla sıkışmış görünüyor. Beşiktaş ise mevcut federasyon başkanının geride bıraktığı borç enkazıyla boğuşmasını sürdürüyor.

Plansızlığın bilgi yoksunluğuyla birleştiği, içinden çıkılmaz bir döngü bu... Tribündekilere sürekli ‘şampiyonluk aşısı’ yapan yöneticiler aslında hem takımlarının hem de oyunun kuyusunu kazıyor. Beşiktaş gibi sınırlı bütçeli bir takım için ne demek onbeş transfer? Hem de çoğu kullanışsız!

Büyük iddialara rağmen görülüyor ki işler hala “deneme/yanılma” yöntemiyle halledilmeye çalışılıyor ve ne yazık ki hallolacak gibi de görünmüyor. Niye mi? Çünkü, ‘yeni stat yeni yıldızlar’ söylemi fink atıyor ortalıkta. Yeni statla elde edileceği iddia edilen gelirle Beşiktaş’ın ‘uçuşa geçeceği’ gibi bir rüyaya zorlanıyor insanlar. 15 transfere rağmen ülke ortalamasının üzerinde oynamayı başaramayan Beşiktaş’ı kuranlar mı oturacak ‘pilot kabini’nde?

Yeni yıldızları bir kenara koyalım, 7.5 milyon Euro’luk Gökhan Töre’nin bonservisi alınabilecek mi? Ramon Motta ile ‘oyunun her iki yönünü de oynayabilen ve özellikle dikine futbolu’ ile tanındığı için kiralanan Jermain Jones’un durumu ne olacak? Ya Hugo Almeida?

Dünya ve ülke ekonomisinin gerçeklerinden kopuk ham hayallerin oluşacak travmayı daha da derinleştireceğini unutmamak gerek.

Yapılması gereken en baştaki iddialara geri dönmek; şampiyonluk meselesine kafayı takmadan ama bu hedeften de kopmadan, dayanıklı ve kabul edilebilir projelerle taraftarı ikna edebilmeyi becerecek bir dil kurmak ve bu dilde ısrar etmek...

Rakamlar bazen görebilenlere çok şey anlatır... Şöyle ki; Kayseri Erciyes; 33 transfer. Şu an ligde 17. basamakta. Elazığspor; 30 transfer. Ligdeki yeri 15’incilik. Rizespor; 25 transfer. Ligin 14. sırasında. Antalyaspor; 21 transfer. 16’ın sırada ve dipten üçüncü takım. Sizce de bu transfer işini yeniden düşünmeye ihtiyaç yok mu?

Eksik olan yanlıştır!

Futbol eleştirisi yazarken/konuşurken en ihmal edilen disiplin, ‘ekonomi politik’tir. “Oyuncusu sayısı denk” diye düşünüyor olunduğundan sorunları tespit ederken ‘verililiği’ gözden kaçırırız. Uğur Meleke de benzeri bir tuzağa düşmüş Fenerbahçe/Bursa maçından sonra yazdığı yazıda. Alex ile Battala üzerinden Aykut Kocaman/Christoph Daum kıyaslaması yaparken, takım olanaklarını fazlasıyla ihmal etmiş. Diyor ki, “Aykut Kocaman, Alex ’sizliği sportif olarak telafi etti, Şubat 2013 ’te kurduğu 4-2-1-3 düzeni hâlâ tıkır tıkır işliyor, ardından hem yerel hem global başarı getiriyor. Christoph Daum’sa Batalla’sızlığı kapatacak düzeni kuramadı, Bursa ’dan ayrılırken ardında olağanüstü bir boşluk bıraktı. Üstelik o boşluğun nedeni de, suçlusu da kendisiydi.”

Sonuçtan düşünüldüğünde doğru gibi görünen bu tespit aslen Fenerbahçe lehine işleyen düzenin zorunlu sonucu. Tıpkı Almanya’da Bayern Münih/Borusia Dortmund arasındaki ‘eşitsiz rekabet’te olduğu gibi. Paranın, gücün belirlediği bir alan ‘futbol ekonomisi.’ Tam da bu nedenle Şampiyonlar Ligi’nin yarı finalistlerini daha kuralar çekildiğinde çocuklar bile tahmin edebiliyor!

Fenerbahçe, Alex’siz düzenini belki de Türkiye’de hiçbir takıma nasip olamayacak sayıdaki gelişkin orta saha oyuncularıyla donatırken Bursa, haliyle Daum, bu şansa hiçbir zaman sahip olamazdı. Bu oyunun değil, ekonomik verililiğin zorunlu sonucu. Diyelim Emre/Mehmet Topal/Meirelles üçlüsüyle kuruyor merkezini Ersun Yanal... Dışarıda kalanları sayalım içimizden; Salih, Baroni, Holmen - ki bu oyuncunun da oyunu iki yönlü oynadığını unutmayalım (!)-, Alper, Mehmet Topuz, Selçuk Şahin kenarda kalıyor. Bu yedeklerden, diyelim ki Holmen ve Baroni’yi ya da benzerlerini Bursa alabilecek güce sahip olabilse işte ozaman Kocaman/Daum kıyası doğru anlamını kazanırdı. Bu haliyle yapılacak her değerlendirme eksik kalmaya mahkumdur ve eksik olan çoğunlukla ‘yanlış’tır.

Mancini'ye şans tanımak

Haberin Devamı

Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, Hürriyet gazetesinden Ali Naci Küçük’ün haberinde şöyle diyor; “Taraftarın tepkisi doğal, ama ben Mancini’ye en az bir tam sezon şans tanımak gerektiğini düşünüyorum...” İşin düğümlendiği yer tam da burası, “Mancini’ye şans tanımak”ta! Bu ülkeye her gelen nedense yetkin olduğu konusunda bir biçimde bizleri ikna etmek zorunda! Dünyanın parasını verip buraya “işin ustası” diye getirdiğin birinden öğrenebileceğin ne varsa öğrenmeye çalışmak yerine ‘ona şans vermek!’ Toplu olarak deliriyor muyuz acaba?

Haberin Devamı
Yazarın Diğer Yazıları
Tümü